Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Toplum baskısı veya tarihî vesileler tarihte yeni yolları ağır ağır açmak zorunda olan bir hareketin ellerinde araç ve âletler haline gelirler.
Sayfa 26 - İnkılâp Yayınları, Eserin Aslı The Cultural Atlas of Islam, Al-Faruqi, Ismail R., Lois Lamia, New York 1986Kitabı okuyor
KARŞILIKSIZ PARA BASMA HEDEFİ Çalıştığım banka 2002 tarihinde kendileri iktidara gelmiş gibi bir yazı göndermişti. O gün nelerin döndüğünü çıkmıştım. Daha fazla bilgi ve belge toplamalıydım.
Reklam
Oğuz kitleleri 11. yüzyılda nüfus artışı ve otlakların daralması sebebiyle Ön Asya'ya ve Anadolu'ya göç etmeye başladılar. Bu göç dalgası, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletlerini yarattı. Bu feodal devletlerin kurulması, bağrında feodal ilişkilerin filizlenmeye başladığı Türkmen-Oğuz kitleleri için, feodalizm aşamasına sıçramayı
Sayfa 62 - Feodal Devlete SıçrayışKitabı okuyor
Tarih boyunca insanlık her zaman şu veya bu şekilde bir kutsallık anlayışına sahip olmuştur ve birçok toplum kutsal olana sahip çıkmıştır. İnsanları, başkalarının buna karşı konuşmasının sonuçlarından korumak için de harekete geçtiler. Bu, yüzyıllar boyunca büyük ölçüde değişen küfür fikrini ve suçunu yarattı. İncil zamanlarında onaylanan bir eylem olarak kötü niyetli kişilerin taşlanmasından, sapkınların ve daha sonra ifade özgürlüğü savunucularının keşfedilmesine ve 20. yüzyılın sonlarında bazı ülkelerde taşa tutma cezalarının geri dönüşüne kadar küfür, özelikle korkmuş toplumlar tarafından sıklıkla en sert cezalara maruz bırakılan bir suç olmuştur.
Magna Carta'nın etkileri
Magna Carta, vatandaşların özgürlüklerini belirlemekten çok, toplum güçleri arasında bir denge kurmak amacıyla kralın sonsuz gibi görünen yetkilerini, din adamlarını ve halk adına sınırlamaya yönelik bir adımdı. Özellikle 39. maddesi(#241750569), vatandaş hakları ve özgürlükleri açısından çok önemli bir çığır açmış, hukukun üstünlüğü ilkesinin ortaya çıkmasına ve birçok ülkede filizlenmesine kapı aralamıştır.
Uygarlık, kültürel süreçlerin işlerlik kazandığı en yüksek düzeydir. Kültürün bir dış katmanı olarak uygarlık, altında ve içindeki bütün katmanları ve düzeyleri etkiler. Bu iç katmanlar aynı tarihsel köken, dini gelenek ve dile sahip toplum gruplarını birleştiren kültürlerden başlayarak, tekil, alt düzey özerk birimlerin (prenslikler ve milletler gibi) karakteristik kültürlerine, oradan içinde bulunulan tabakanın belirlediği (hatırlayın, sadece kalıplaşmış düşünce biçimleri olan ve tikel alanlarda etkinlik gösteren) alt kültürler ve kurumlara ve nihayet en derindeki kültürel katman -zihin- içindeki bireyselleşmiş kültürel sürece kadar, bütün kültürel süreçleri kapsar. O halde uygarlıklar en kalıcı süreğen kültürel süreçlerdir. Gerçekten de günümüzde mevcut üç uygarlığın her biri yaklaşık beş ya da altı bin yıllık tarihe sahiptir ve ondan önce var olan uygarlıkların hiçbiri yedi yüz yıldan az sürmemiştir.
Sayfa 138 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Halkın bir millet olarak tanımının getirdiği kucaklayıcı ortak kimlik topluluğu içinde temel eşitlik varsayımının birçok hayati uzantısı vardı. Bunlardan Amerikan deneyimini biçimlendiren bir olguyla, bireysel özgürlükle başlayabiliriz. Kişi artık bir sosyal konumun ya da kişisel kimliğin içine doğmuyordu, tersine kendine birini seçme hakkına sahipti (aslında seçmek zorundaydı). Karar artık Tanrı'ya ait değildi; kişi artık kendinin yaratıcısı haline geliyordu. Bu anlayışla birlikte bireysel insan varlığına, insan yaratıcılığına biçilen değer muazzam ölçüde artmıştı. Salt insan olmanın bir itibarı vardı; kişi kendi insanlığıyla gurur duyabilirdi. Modern bir özerk fail olarak birey fikri bu anlayışın bir ürünüdür. (Bu nedenle Émile Durkheim "birey modern toplum tarafından yaratılmıştır," başka bir ifadeyle, "toplumlar bin yıldır birey olmaksızın var oldu" derken haklıydı.) Aynı anda ve zorunlu olarak, Tanrı artık daha az önemli hale geliyordu ve yaşam deneyimi insanların dünyasında hiçbir zaman olmadığı kadar büyük yer işgal etmeye başlamıştı. Sekülerleşme süreci başlamıştı ve buna bağlı olarak bireyin yeri ve özel olarak da insan hayatının değeri çok artmıştı.
Sayfa 26 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Thomas Hobbes'tan aktaracak olursak, bu ortaçağ yaşamlarının hepsi çirkin, kaba ve kısaydı -gerçi bunu söylerken İngiliz filozofun aklında sadece toplum dışındaki yaşam vardı, çünkü onun on altıncı yüzyıldaki İngiltere'de artık mevcut olmayan zümreler toplumu deneyimi yoktu. Yine de hoşlarına giden ya da basitçe yaşamaya değer buldukları hayatlarının dar sınırları içinde bile, varoluşsal deneyimleri karşılaştırma yapılamayacak kadar farklıydı. Yiyeceğin bol olduğu zamanlarda bile farklı gıdalar tüketiyorlardı; doğru düzgün kıyafetler bulabildiklerinde bile, doğru düzgün kıyafet farklı sınıflar için farklı bir anlama geliyordu; konuştukları diller her ne kadar birbirlerini anlayabiliyor olsalar da farklıydı; farklı sevinçleri ve tasaları vardı ve kendilerini birbirinin yerine koyamıyorlardı ya da birbirine karşı sempati beslemiyorlardı. Çok yakın tarihlere kadar Batı Avrupa'daki durum buydu ama ilk değişen de o olacaktı.
Sayfa 16 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
• Tarih boyunca insanlar arasında güveni bir değer olarak görmeyen hiçbir toplum sağlıklı bir toplum olarak barış ve huzur içinde yaşamını sürdürememiştir… •
Nedir kendini aramak? Nasıl ve nerede aramalıdır insan kendini? Arayan, araması gereken insan mıdır? Yoksa toplum mu? Toplum nasıl arar, aramalıdır kendini? Toplum olarak kaybolmakla, insan olarak kaybolmak aynı mıdır? Etkileri nelerdir? Sorular, sorunlar! Merkez'de insan olunca çoğalırlar. Benim düşüncem #KendiniAramak 'ta
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.