Şehirlere bombalar yağıyor, pazaryerleri ağır silahlarla taranıyor, kan gövdeyi götürüyor ama sanki kimsecikler ölmüyordu. O zaman insan kendini kanalı değiştirince bitiverecek bir film izlermiş, hani ortada yası tutulacak kayıp yokmuş gibi hissediyordu. Ama yas, ormana bırakılsa da evini bulan köpekler gibi, çağrılmasa bile adresine koşmayı bildiğinden, yine de göğsün altında, yumruk büyüklüğünde, eğreti bir sızı duyuluyordu. Toprağa benzeyen bir kokusu vardı bu sızının. Cinayetleri spikerler değil, ekseriyetle o haber veriyordu.
Biraz da kıskandığından mıdır nedir, suçlulukla yakınlığımız onu her zaman huzursuz etmişti zaten. Hele de sinsice içime işle- yen hastalık damarlarımda fink atarken, uzak bir hatıraya takılıp kalmama anlam veremiyordu.
Susarak belirliyordu aramızdaki mesafeyi. Sessizlik, birine durması gereken yeri söylemenin en insafsız yollarından biriydi. Daha fazla yaklaşmaya cesaret edemedim.
Sayfa 301 - Bazen tek kişilik randevularda bile kavuşmak güçleşir, bir yanımız erken gelir, öbür yanımız geç kalabilirdi. Tek bir zamanı yoktu gezegenin, aynı anda aynı yerde bulunamamak, buluşamamak, kimsenin kabahati değildi. s.300Kitabı okudu