mevsimler kararsız, yollar kırık dökük, kitaplar yalnızlığı ikiye katlayacak kadar mutlu öykülerle dolu, otobüse kaçırınca arkasından koşmaya tenezzül etmeyen gururlu insanların çocukluk yılları uzak iklimlerin kuytu köşelerine gizlenmiş ve adımlar bir kez geç kalmanın verdiği pişmanlıkla ağır aksak... kafada bir sürü köhne düşünce, pazar tezgâhına gelişigüzel dizilmiş meyveler, otobüs duraklarındaki sıra kavgası, düğün konvoylarındaki fütursuzluk, rüzgârın savurduğu yapraklar, birbiriyle uyumsuz binalar, çiftler... kaosun ortasında nereye gideceğini bilmeden yürüyen bir yabancıya dönüyorum bazen. her şey ama her şey doğanın intizamına muhalefet edercesine karışık...