İki Derviş, seyyahlar tabi, yürüyorlar. Yol üzerinde taşkın bir dere, tam suyu geçecekler ki; karşıda korkudan titreyen bir kadın…
Dervişlerden biri düşünmeden kadının yardımına koşmuş. Kadını sırtında taşıyıp derenin karşısına geçirip “Hayırlı günler” dilemiş.
Derken yola revan olmuşlar, olmuşlar olmasına da, öteki dervişin ağzını bıçak açmıyormuş. Somurttukça somurtmuş yüzünden düşen bin parça.
Bir vakit sonra dayanamamış,
“Ne demeye o kadına yardım ettin, üstelik de dokundun, seni ayartabilir yolundan çevirebilirdi. Ayıp yahu, biz dervişiz yakışmaz!” Demiş.
Kadını sırtında taşıyan Derviş gülümsemiş
“Ah benim kardeşim, ben o kadıncağızı derenin karşısına geçirip orada bıraktım, sen ne demeye hala taşıyorsun?”
———
Hayatımıza eşlik edenlerden bazıları da böyledir değil mi? Kendi korkularını, önyargılarını, düşüncelerini başkalarına yansıtır. Kendi niyetini ötekine berikine yapıştırır.
Aslında asıl yükü yüklenen de kendisidir.
Yükün en ağırı da bu zannımca