R.Y
“Kültür olarak siyah-beyaz bir yaklaşım içindeyiz. Siyah-beyaz, dost-düşman. İç düşmanlar-dış düşmanlar... Yahu ne oluyor kardeşim ya? Nasıl olur? Bir vatandaş nasıl ‘düşman’ olur? Düşman olduğuna kim karar verecek be kardeşim? ‘Dost-düşman’ askerî terminolojidir. Sivil hayatta ‘dost-düşman’ terminolojisi kullanılır mı ya! Bu askerî terminolojidir. Ondan sonra zenciler-beyazlar... ‘Falan okulu bitirenler vatan hainidir’, ‘feşmekân okulu bitirenler vatanseverdir’... Memleket hain dolu. O zaman hainler çıkıyor piyasaya. Bir zamanlar zenciler vardı, solcular biliyorsunuz bir zamanlar zenci idi. Şimdi zenci, irticacılar oldu. Yani her zaman bir zenci buluyoruz biz. Demek ki zencilere şiddetle ihtiyacımız var. Yani berikiler-ötekiler. Şimdi bütün bunlar bizim seçkinci anlayışın, dayatmacı anlayışın, tekelci anlayışın, toplum mühendisliğinin yanlış kavramları, vurguları... Kamplaşmalar, kemikleşmeler... Kafamız kalıplarla dolu, dogmalarla dolu. Herkesin kendi doğrusu var. Herkes kendine tapıyor. Farklılıkları zenginlik kabul etmiyoruz. Ve devlet, sistem; ideoloji üretiyor. İdeoloji üreten sistemler demokratik sistemler değil, faşist sistemlerdir. Devletin görevi ideoloji üretmek değildir. İdeoloji, kişilerin, grupların, sivil toplumun tercihidir. Devlet hakemdir, devlet teknik devlettir. Devlet hizmet üretir.”
"Yol arkadaşım ... Yolda yalnız Bırakanım
Halil Kantarcı'nın kıymetli refikası Ayşe Hanım bugün şu yazıyı kaleme almış.. "Yol arkadaşım ... Yolda yalnız bırakanım ... gidişinden tam 4 yıl sonra ... tam da gittiğin yaşta , gittiğin yerden yazıyorum ... 37. yaş gününe , üç ay kala ... Hani “yaşlanıyorum be Ayşem , bak aklar düşüyor saçlarıma ... yaş 35 , yolun yarısına
Reklam
Yazık!
Zîhin küf tuttuğunda ruh bağnazlaşırmış. Bağnaz bir rûha yalın bir dil kullanılsa bile dert anlatılamaz kannımca (onun doğrusu her zaman doğrudur çünkü)... Sonunda ise beyhude bir çaba, yorgun ve öfkeli halet-i ruhiye ile karşı karşıya kalırsınız. Sözün özü efendim, yargıda seçici davranan birini gördüğünüzde oradan uzaklaşın.... • Ancak bir kaç
HUTBE nereye gitsem seninleydim ama sen kiminleydin Allah'ım? inince vardık bir subaşına dutlar sarkıyordu dallardan ağzıma birkaç çomak sokup etrafını otla sapla dolandım
Küçükken en çok masal okumayı severdim. Masalların sihirli dünyası beni hemen içine çeker, beni bambaşka diyarlara götürürdü. O kahramanların yerinde kendimin olduğumu düşünürdüm. Onlar gibi uçan halılara biner, onlar gibi kötüleri yener her zaman iyilerin kazanmasını sağlardım. Sanırdım ki kahramanlar sadece masallarda vardır. Ta ki o geceye kadar. O gece televizyonda gördüğüm haberlerde hainler tarafından darbe yapıldığı insanlığın korkup evlerine sığınmak yerine sokaklara döküldüğünü gördüm. Aklıma hemen okuduğum masallardaki kahramanlar geldi. Sokağa çıkan insanlar tıpkı masal kahramanları gibi her şeylerini arkalarında bırakıp tanklara, toplara kurşunlara karşı kahramanca savaşan bu ülkenin yiğit insanlarıydılar. Bu ülkeyi karanlığa boğmaya çalışan, halkın iradesini yok sayan, halkın iradesini yok etmeye çalışan hainler o gece o kahramanlar sayesinde bozguna uğradılar. Ben şimdi bu hikayeyi neden mi anlatıyorum, çünkü gelecek nesiller bilsinler ki bu ülke nice yiğitler, kahramanlar yurdudur. Kim ki bayrağına, devletine el uzatmaya kalkar o eli daha kalkmadan kırar. Çünkü bu yurt her zaman masaldaki gibi kahramanları bağrından çıkarmaya devam edecektir. 15 Temmuz
YÜKSEL HOŞ
4 mevsimin yıkıldığı cennet, Yugoslavya hakkında bilmediklerimiz Dr. Yüksel Hoş  Salı 28 Haziran 2022 Hep söyleriz; aynı anda 4 mevsimin görüldüğü ülkeyiz diye. Aslında bir ülke daha vardı böyle. Adı Yugoslavya'ydı. Batısında Alplerden, güneyinde Akdeniz kıyılarına, kuzeyde Orta Avrupa ile Tuna Nehri'ne, oradan da Türkiye sınırına
Reklam
73 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.