İçimdeki ırmaklar deli taylar gibi dört nala koşuyordu yokluğunda.
Kana kana içtiğim pınarlar damla damla akıyordu onsuz geçen günlerde, kurudukça içten içe çatlıyordu duygularım..
...
Dizinin dibine oturunca suya kavuşmuş oruçlular gibi içime ferahlık huzur mutluluk gelmişti.
O bir dağdı,ben bir vadi.
Ellerini tutunca o mor dağlardan vadilerime sular akıyor, çimenlerim çiçeklerim bitkilerim hamakta uyuyakalan duygularım canlanıyordu.
İçimin boşlukları, saçlarının kokusuyla doluyordu.
Alev alev yanan nadasa kalmış tarlalarım filizleniyordu gözlerine baktıkça.
Yaşadığım özlem duygusu, çarşaf gibi süzülüyor akıyor eksiliyordu yüreğimden.
Ellerini ellerime her geçirdiğimde çatısı akan duygularımın kaçakları kapanıyor,huzur buluyordum...
...
Yanındayken saatler yetmiyor, zaman göktaşı gibi savruluyordu olanca hızıyla.
Doymuyordum ona, doyamıyordum soluksuz gözlerine bakmaya, hasretim bir türlü dinmiyordu dizlerine uzandığımda.
Saçların kokusu doluyordu ciğerlerime fakat ben yinede az zamanda doymamıştım sesini duymaya.
Öyle bir zemheri özledimdiki yorgun düşüp dizleride uyuyana kadar geçmezdi bu hasret duygu...
...
Yine sabır göründü sana ey gönlüm, gönlünün kısrak atı içinde gezinirken,sana yine sabır göründü.
Beklemelisin,en güzel kitabı okuyana,en güzel şiiri dinleyene en güzel kahveyi içene en güzel gün doğumunu görene en güzel geceyi yaşayana kadar beklemelisin.
Onun dilinden dökülen hiçbir söz çiçek açmadan geçmez bu diyarlarlan.
Dudaklarından dökülen sözler içindeki hasreti dindirmeye yetecek bir ırmaktır.
Beklemelisin gönlüm beklemelisin , sabır deyip onun doğmasını beklemelisin...