Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dilsiz ve Sağır
Şimdi, şu anda, kitabın bu sayfasına, yazının bu cümlesine bakan okuyucular, hiç konuşmadığımızın farkında mısınız? Siz gerçekten hiç konuşmuyorsunuz! Sadece yaşamanız için gerekli asgari sesleri çıkarıyorsunuz ağzınızdan. Bu işi sadece diliniz ve ağzınız yapıyor. İçinizin derinliklerine kadar gitmiyor cümlelerin ucu. İçinizden gelmiyor
✒️📖 Siz gerçekten yaradanla hiç konuşmuyorsunuz! Seslerin duaya dönüştüğü bir seyrü seferden haberiniz yok. Küçük itiraflarda bulunmuyorsunuz. O'na. Günahlarınızı tutup getirmiyorsunuz huzuruna. Keskin, samimi ve yalın değil dilinize gelen, avuçlarınıza biriken dualar. Yalnız soğuk tekerlemeler ve otomatik formüller var dilinizde.O'ndan istemeyi bilmiyorsunuz.
Reklam
Yavuz Bahadıroğlu "Eskiyi unut, yeni yolu tut" -5- Osmanlı’da “Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı var”dı. İkramı severler, birbirlerine de, misafire de sık sık kahve ikram ederlerdi… İftar sofrasında konuklara, “Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım” sözü eşliğinde önce bir kaşık bal sunulurdu… Sonra Allah ne verdiyse kaşıklanırdı… Haberli ya
Sanatçı, Yazar Olmanın Ağırlığı... Kimi mesleklere birileri tarafından misyon yüklenmiş, şartlar koşulmuş, “Sanatçı tarafsız olmalıdır!” türünden garip tekerlemeler üretilmiş. Sanatın, daha doğrusu kurulu hayatın, kültürün kendisi ideolojik iken, bunu üreten sanatçı nasıl tarafsız olabilir ki? Bir başka görüş ise, "Sanatçı çağının tanığı,
Atsız'ın başına sürekli bela açtığı için Maltepedeki metrukeden kurtulmak maksadıyla taşındığı Afşın Apartmanı yarım asırlık hayatını tamamlamak üzere. Kentsel Dönüşüme tabi tutulan apartman için yıkımın başlamasına bir iki ay kalmış. Atsız bu evde otururken de rahat bulamadı ama bu ev kimleri görmedi ki... Nejdet ve Reşide Sançar çiftinin evi, Hasan Oraltayın Almanya'ya taşınmadan önceki sahibi olduğu daire Afşın Apartmanındaydı. Sadri Maksudi Arsalın kızı Adile Ayda onu çat kapı bu evde ziyaret etmişti... Maviş diye çağırdığı manevi torunu Hakanı bu evin odalarında sevdi. Ona bu evde tekerlemeler okudu, ninniler söyledi ve gün geldi can yükünü bu evde derdi, şiirindeki gibi: Bir yumunca gözünü, kaybedince özünü Çalamazsın sazını öyle inceden ince Ne güneş kalır, ne ay; ne ırmak akar, ne çay; Dünyaya gelmedin say yağız yere girince. Bildiğin, neyse unut, Tanrı’ya kavuştun tut, Bir gün ölüm meleği seni yere serince. Şu gördüğün ne varsa birer damladır, Bir denize akıyor hepsi yerli yerince Bitiş gördüğün baştır, mezar beşiğe aştır, Ölü diriye eştir, düşün biraz derince. Atsız! Ölüm gerekmek teninde can yaşarken, Sen burada olmazsın ölüm kanat gerince
Siz gerçekten Yaradan'la hiç konuşmuyorsunuz! Seslerin duâya dönüştüğü bir seyr-ü seferden haberiniz yok. Küçük itiraflarda bulunmuyorsunuz O'na. Günahlarınızı tutup getirmiyorsunuz huzuruna. Keskin, samimi ve yalın değil dilinize gelen, avuçlarınıza biriken duâlar. Yalnız soğuk tekerlemeler ve otomatik formüller var dilinizde. O'ndan istemeyi bilmiyorsunuz. Gökhan Özcan
Reklam
Bildiğiniz tekerlemeler varmı ? ..
Edebiyatın eksikliğindendir ki bugün sokaklarda kavga var. Şiirler, tekerlemeler yerine küfür sözleri ve dedikodular çalınıyor kulaklarımıza.
Osmanlı’da “Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı var”dı. İkramı severler, birbirlerine de, misafire de sık sık kahve ikram ederlerdi… İftar sofrasında konuklara, “Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım” sözü eşliğinde önce bir kaşık bal sunulurdu… Sonra Allah ne verdiyse kaşıklanırdı… Haberli ya da habersiz gelen misafirlerden biri su ister ve içerse,
HİS YALANCISI
Patlayan kabuk adına, Düşen gökyüzüne, Tüten bulutlara, Üflenmiş umutların siyahında. Bir çelişki var, Biraz sakinleşir durur, Kozyatağı üzerinde.
70 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.