Dedemin tekkelerin ve medreselerin kapatılmasına dair şu sözlerini de hatırlarım:
"Allahu Teâlâ zulm etmez. Kul, başına gelecekleri hak eder. Cenab- Hak, bir nefis kendisini değiştirmeden, onun hâlini değiştirmez. Ona ceza vermez. Çünkü Adil-i Mutlaktır. Demek ki, yapılan bu inkilapşara, bu darbelere bu millet müstehak olmuştur... Dergahlar böyle laubali oldu. Medreselerde, bir tulum peynir, bir yeneke yağa, talebe Sınıf geçti... Çocuk babasının yanında köyde çalışır, ama rüşveti yiyen hoca çocuğu medreseye devam etmiş gösterir, sınıfı geçirir...
Çektiklerimiz, amellerimizin cezasıdır... Hakikaten tekkeler de medreseler de ne yazık ki, bozulan milli ahlâk ve zayıflayan devletle birlikte değişip asıl hizmet ve vazifelerini yapamaz olmuşlardır.Bu yüzden Tanzimat'tan beri "medreselerin ıslahı" meselesi konuşulur olmuş... Fakat umumi çöküş arasında bu müesseseler de bir türlü toparlanamamamışlar.
"Islâh-i medâris" bahsi son zamanlara kadar gündemde kalmıştır. Hatta Konyada Meşrutiyet devrinde kurulan ve Şeyhülislam Sab- ri Efendi'nin çok beğendiği için oğlunu ta İstanbul'dan tahsil için gönderdiği yeni medrese teşkilatının adı da bu sebeple "Islâh-i Medaris" olarak seçilmiştir.