(Spoiler İçerebilir!)
Köy Enstitüsü'nden çıkıp öğretmen olan bir yazarın yazdığı bu tatlı öykü, Türkiye gerçeklerini açık açık gözler önüne seriyor.
İç içe geçmiş üç öyküden oluşan kitapta bir yabancının bir şehre gelmesi ile başlıyor hikaye. Öncelikle mübadele dönemine değiniyor, ardından Mustafa Güzelgöz'ün çalışkanlığı ve azmiyle, kurduğu hayalleri gerçekleştirmesini işliyor uzun uzun. En son ise bu günlerde unutulmuş konulardan biri olan "Barış"a değiniyor yazar. Yaptığı eleştirilerde ise sonuna kadar haklı olduğunu, yıllar öncesinden değindiği konuların günümüzde hâlâ çözülememiş problemler olmasından anlıyoruz.
Bu arada gerçek sevgiden, aşktan da mahrum kalmıyoruz. Mustafa Güzelgöz'ün, eşi Hanife kokusunu sevmiyor diye sigara içmemesi, eşi hastalanınca çocuklar gibi ağlaması, eşi iyileşince de hayatındaki bütün dertleri unutması insana umut aşılıyor. Demek ki kitaplarda bile olsa hâlâ gerçekten seven insanlar var dedirtiyor.
Kitabı bu denli beğenmemin bir diğer sebebi de Mustafa Amca'nın tuttuğunu koparan, her koşulda hayallerinin peşinde koşan biri olması, dümdüz iyi bir insan olması.
Demem o ki; yetişkin masalı tadında bir kitap okudum, iyiki okudum :)