Türk edebiyatına öyküleri ile kazınmış olan Rasim Özdenören'in ilk ve son romanı. Benimse okuduğum ilk eseri. Yazar, Türk edebiyatına olan hayranlığımı hatırlattı.
Esasında roman da iki ayrı hikâyeden oluşuyor. Umutsuzluk ve umutsuzluğa rağmen bir bekleyiş içinde koca bir ömrünü sadece gül yetiştirerek geçirmiş, seksenli yaşlarda, evinden çıkmayan, halkın gözüyle derviş olarak "sessiz protestosunu" sürdürüyor. Bir farkındalıkla aslında yıllar boyu rahatsızlık duyduğu hiçbir şeyi değiştirmediğini, daha kötüsü değiştirme eğilimi dahi göstermediğini sezinliyor.
Diğer tarafta ise gün içinde sıkça karşılaştığımız arkadaş gruplarından yalnızca biri anlatılıyor. "Kimin eli kimin cebinde belli değil!" diye tabir ettiğimiz, Batı'ya benzeme çabası içerisinde, ana dilini dâhi konuşmaktan aciz bir grup. Bu grupta yine bir umutsuz var. Kendini evine hapseden dervişimizin aksine Sitare, kalabalık içinde yalnızlaşan bir karakter. Etrafındaki tüm olayları kendisi başarmışçasına anlatması sebebiyle romanın başında kendisinden nefret etmiştim. Fakat alelade yazılmış bir karakter olamaz. Günümüzde hepimizin yaptığı gibi tüm o büyük umutsuzluklarına rağmen kalabalığa karışıp basit biri görünerek kendince kalkan oluşturmuş.
İnsanlar tarafından anlaşılamamış iki karakterin de son durumuna şaşırmamakla birlikte çok etkilendim. Tavsiye edilir.