Bir köpeğin yaşam ve çektiği acılar anlatılıyor bu eserde. BUCK, yarı Saint Bernard yarı Alman kurdu bir köpek ve Kaliforniya’da sahibinin yanında rahat ve huzurlu bir yaşam sürüyor. Fakat günün birinde bahçıvan onu çalıp Alaska’da birine satıyor. Buck orada kızak köpeği olarak eğitiliyor.
Sevimli sosyal davranışları, buz gibi soğuk havada kısa sürede sona eriyor. Orada güçlü olanın yasaları geçerli. Buck, sürüdeki rakibi olan kılavuz köpek Spitz’i sonunda yeniyor ve kendisi kılavuz köpek oluyor.
Buck yeniden satılıyor; bu kez kızak köpekleri hakkında hiçbir şey bilmeyen, onları önce aşırı besleyen, sonra da aç bırakan üç altın arayıcısına. Buck, john Thornton tarafından son anda kurtarılıyor ve yine sağlığına kavuşturuluyor. Bu ikisi, mutlu ve neşeli bir şekilde bir süre doğada yaşıyor. Buck , ara ara vahşi doğada uzun gezintilere çıkıyor ve bir kurtla arkadaşlık kuruyor.
Yine ormanlardaki böyle bir gezintiden döndüğü sırada çok sevdiği sahibini ölü buluyor. Kızılderililer tarafından öldürülmüş.
Buck, kanlı bir intikam alıyor ve sonra vahşi doğanın çağrısına uyarak bir kurt sürüsüne katılıyor ve her yıl bir kez uygar ortama geri dönüp, John Thornton için yas tutuyor.
Jack London
“Bittik, mahvolduk dertten kaderden,
Ama ürkmüş barış soluklanadursun,
Biz de fırsat bu fırsat diyip, uzak kıyılarda girişeceğimiz yeni savaşları konuşalım nefesimiz elverdiğince.
Bu toprakları susuzluktan kurumuş ağzı, bir daha asla kendi çocuklarının kanını bulaştırmayacak dudaklarına.”
IV. Henry - 1 kitabının en sevdiğim alıntılarından.
