Kitabın bu bölümünde Maria'ya çok üzüldüm, Raif'e çok kızdım..
-"Ne manasız şey?.. Ne diye gidiyorsun sanki?" diye söyleniyordu.
-"Asıl sen gidiyorsun, ben daha buradayım!" dedim.
Bu sözümü farketmemiş göründü. Kolumdan tuttu.
-"Raif... Şimdi ben gidiyorum!" dedi.
-"Evet... Biliyorum!"
Trenin hareket saati gelmişti. Bir memur vagon kapısını örtüyordu.. Maria Puder merdiven basamağına atladı, sonra bana eğilerek, yavaş bir sesle, fakat tane tane:
-"Şimdi ben gidiyorum. Fakat ne zaman çağırırsan gelirim..." dedi
Evvela ne demek istediğini anlamadım. O da bir an durdu ve ilave etti:
-"Nereye çağırırsan gelirim!"
Ahh Raif ne vardı sanki Türkiye'ye dönerken Maria'yı da yanında götürseydin.. Belki sevgin onu iyileştirecekti, belki beraber
mesut bir hayat sürecektiniz.. Bu kitapta o kadar güzel bir konuya değinilmiş ki; Raif çabaladığı süre zarfında Maria'ya sahip olabiliyor ama her zamanki korkak, çekingen haline dönüp, geri çekilince hayat da Maria'yi kendisine bir türlü vermiyordu..
Ve Raif Efendi; yıllar sonra Maria' dan yine sessizce vazgeçip, içten içe ona kırılmaya başlıyor.. Peşine düşmeden, neler olduğunu sorgulamadan, bu kadar kolay pes ediyor..
Kitapta çokça eski kökenli kelimeler olduğundan, başlarda zorlanarak okunsa da devamında alışıyorsunuz.. Kitap tek kelimeyle mükemmel. Raif duygularını öyle içten kelimelerle anlatıyor ki; yaşadığı o masum aşkı resmen hissederek okuyorsunuz.. Başlayınca soluksuz okumak isteyeceğiniz nadir kitaplardan. Edebiyat tarihimizin en önemli romanlarından biri olduğunu düşünüyorum..