Atasözleri atalarımızdan kalan özlü sözlerdir. Ne zaman, kim tarafından söylendiği belli değildir.
Bu sözlerin göze çarpan ilk özelliği kısa oluşudur. Çoğu bir iki cümle uzunluğundadır. Geniş bir düşünceyi etkili bir biçimde, kestirmeden anlatır. İkinci özelliği ise, herkesçe kolay anlaşılır olmasıdır.
Atasözlerimiz, yapılması uyulmadı gereken birer kural olarak çıkar karşımıza. Atalarımız, uzun deneyler sonunda vardıkları yargıları ya da doğal ve toplumsal olayların sonuçlarını kısa ve özlü bir biçimde bizlere ulaştırmışlar; bizim de bunlardan yararlanmamızı istemişlerdir.
Atasözlerimizin konuları çok çeşitlidir. Bazıları toplumsal olayların oluşum nedenlerini belirtir:
“Araba kırılınca yol gösteren çok olur.”
“Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.”
… vb.
Bazıları da doğal olayların nasıl olduğunu anlatır:
“Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.”
“Kışın soba al, yazın yaba al.”
… vb.
Birçoğu da ekonomiyle ilgilidir:
“Para parayı çeker.”
“Bol bol yiyen, bel bel bakar.”
… vb.
Önemli bir bölümü öğüt niteliğindedir:
“Eğri otur, doğru söyle.”
“Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme.”
… vb.
Bazıları da töreler ve geleneklerle ilgilidir:
“Dost başa bakar, düşman ayağa.”
“Aman diyene kılıç kalkmaz.”
… vb.