Tannenbaum ve Schultz’un belirttiği üzere, Machiavelli’nin çalışmalarında talih ve erdem kavramları, tedirgin bir diyalektik içinde, talihin şartları belirlediği, erdemin de onları gerçekleştirdiği özgür irade ile fırsat arasındaki bir gerilim içinde bir arada bulunurlar. Machiavelli’nin dikkat çektiği gibi: “İnsanların kendi tasarılarına karşı çıkmasını istemediği zaman talihin insanların zihinlerini nasıl kör ettiği” aşikardır. Machiavelli’ye göre özgür irade üzerindeki sınır, talihin gereklilik alanını belirler.
Söz konusu olan bu sınır-alan ikilemi diğer bir deyişle yetki mücadelesi, Machiavelli’nin iktidar hakkını bahşettiği elitler ile kaba halk yığını olarak tanımladığı kitleler arasındaki farkın tekrar siyaset sahnesinde belirmesine neden olur. Machiavelli’ye göre kitleler tamamen talihin boyunduruğu altındayken, bencillikleri dürtüsellikten ziyade akla dayanan elitler ise bilinçli olarak bir amaca yönelmeye muktedir oldukları için talihe yön verecek iradeye sahiptirler.
Tannenbaum ve Schultz’a göre Machiavelli, antik dönemin idealist liyakatinden ve Ortaçağ’ın ahlaki kaygılarından azade bir düşünürdür. Bu özelliği Machiavelli’nin modern devlet teorisyenlerinin öncüleri arasında yer almasını sağlamıştır. Kendisinden önceki çeşitli devlet ütopyalarında belirleyicilik üstlenen din, ahlaki yargılar, toplumsal ve kültürel normlar, iyi ve kötü mefhumları gibi konular, Machiavelli için amaca hizmet ettikleri ölçüde istifade edilebilecek olan ideolojik aygıtlardır.