Nesilden nesile geçen ruh göçünün mazisini, insanı kendinden bir an olsun koparmadan; tarih, edebiyat, tasavvuf, psikoloji alanlarında aşk, ihanet, kendinden vazgeçiş, irade savaşı, arada kalınan ikilemler, kendi benliğinden kopuş gibi konulardan her birini ince ince işleyip önümüze sermiş Atsız…
Kitapta olaylar o kadar birbirinden bağımsız ve bir o kadar birbiriyle iç içe geçiyor ki bir taraftan birini desteklerden diğer tarafta neden böyle diye üzülmüş, kızmış buluyorsunuz kendinizi.
Hikayede her ne kadar konu gerçek hayat, aşk vs. olsa bile metafizik boyutu kesinlikle müthiş doygunluktaydı. Velhasıl kitabın orijinalliğini de buradan anlayabiliriz hem roman boyunca konusu geçen asıl kahramanımızın isminin de Selim olması bence biraz düşündürücü…
Ruh Adam’ı şayet başka biri yazmış olsaydı eminim ki göklere çıkarılacak bir eserdi, fakat çoğu kişi okumuyor bile oysa politik hiçbir şey geçmiyor bile romanda. Keşke bazı şeylere tarafsız yaklaşılabilse…
İncelememi bitirirken hepinize Geri Gelen Mektup’u armağan ediyorum…
Keyifli okumalar. :)