Selam olsun, Musa'yı Yere Seren Kudrete
İyi bayramlar kardeşlerim İyi bayramlar hepinize Söyleyin sizin temiz yüzleriniz Neden kan revan içinde İyi bayramlar bu gece Bayram sabahı göremeyen işçilerime İyi bayramlar çaycı Hüseyin abiye Selam olsun kardeş topraklara Açlığımız Afrika'ya Filistin sokaklarındaki göz yaşlarımıza Selam olsun yavru vatana Hilyesi, kumaşından ağır basanlara Hikmetlere Şereflere İyi bayramlar bu toprağın yiğitlerine Ahmet oğlu Mehmetlere Ellerimizin semada birleştiği tevazuya İyi bayramlar Yunus Emre'ye Bektaşlara Çelebilere Bir ömrü siyer sahibine İyi bayramlar Mekke Medine'ye Kudüs'e, Şam'a, Buhara'ya Selam olsun yerin ve göğün sahibine Selam olsun gölgesiyle Musayı yere seren Kudrete Kübra Nur Gümüş
Sait Faik'in Diyeceği var
"Çok düşündüm, neden bunları yazdım, diye. Burada insanın vakti bol oluyor. Sonra anladım ki, hep var olduğunu düşündüğümüz bir okur için yazıyoruz bir hikâyeleri. Orada, bilmediğimiz bir yerde, cumbalı bir evde ya da apartman dairesinde, belki çocukları doyurmuş, çantalarını hazırlamış, yakalarını, önlüklerini takmış, sonra iki gözlerinden öpüp uğurlamış biri için yazıyoruz. Sabahın hayhuyu geçtikten sonra ferahlayacak. Belki de koşarak işe gidecek. İncire ya da tütüne. Yolda, Selçuk vapurunda iskele tarafına, bahar güneşine oturup kitabını açacak. Bizim hikâyemizi okuyacak. Mesut olacak ve huzurla saçlarını geriye atacak. Sonra da çaycı çocuğa gülümseyecek. Ha? Olmaz mı? Belki de biz işte onun için, bizi seven sadece bir okur için yazıyoruz bütün bunları.”
Reklam
Bir varmışz bir yokmuşuz s
Yine masadayız sayın okur. Hatta masanın kendisiyiz artık bir nevi, antlaşmalar, dertler, politik savaşlar, şiirler, romanlar, çaycı Ahmet abi, kara sevdası İlknur abla… Birçok konunun kafamızın içinde yer ettiği yaşlardayız. Kendimizden çok etrafımızı kurtarmaya, kendimizi ise unutmaya çalışma evresindeyiz. İlk aşkımızı, ilk yazımızı, bedava çıktı diye sevindiğimiz cipsimiz tadını unuttuğumuz ama halen bir yeri çok özlediğimiz bir zamandayız. Yine de yaşıyoruz bunca şeyle. Yaşamak mecburiyetindeyiz çünkü. Büyüklerin zor dediği zamanları görmedik biz hiç, bizim zorumuz istediğimizi alamadığımız, neden olmadı diye hayıflandığımız şeylerde saklı daha çok. Köylü çocuklarından değiliz biz, şehirlide olamadık hiç. Hep bir araftayız bu yüzden. Romanlardaki kötü karakterle merhamet edecek kadar saf, sevda uğruna kendimize merhamet etmeyecek kadar kötüyüz biz. Kitap okur, çay içer, klasik muhabbetleri yapmamaya çalışırız. Aradığımız kendimizdir ama kendimizde olmayacak şekilde ararız. Ne yaparız çoğu zaman bizde bilmeyiz aslında. Suni gündemlere takılmadan yaşamaya çalışır, boynumuza vurulmak isteyen zinciri kırarız. Anadolu çocuğu olmaya çalışırız kimi zaman, kimi zaman ise şehirli bir eliti taklit ederiz. Ama dedim ya, kendimizi bulamayız biz. Bulmaya çalışır ama bulmamak isteriz, kaybedeceğimizi biliriz çünkü. Ne kadar karışık değil mi? Aslında basit olan bizim için en güzel yoldur ama her zaman zorlaştırmayı severiz biz. Mazoşist miyiz peki? Hayır o da değiliz. Dedim ya, ne olduğumuzu daha çözebilmiş değiliz. Masal gibiyiz daha çok sayın okur, bir varmışız bir yokmuşuz, bir yazmışız bir susmuşuz.
Batılı filozof ve sosyologların insanı tasnif ederken ikili bir yaklaşım ortaya koydukları takip edilmektedir. Birincisi "Homo Sapiens"; ikincisi ise "Homo Religious"tur. Homo Sapiens, aklı kullanarak tabiata ve maddeye hükmeden egemenlik veya güç unsuru olarak tanımlanmıştır. Diğer taraftan Homo Religious ise aşkın ile hemhâl olmuş, kutsalın yolu olarak tavsif edilmiştir.
"Totem" ve "ongun" kelimelerinden birinin diğerinin yerine kullanıldığı görülmüştür. Geçmiş toplumlarda kutsallık atfedilen ve insanların onlardan türediği kabul edilen hayvan, ağaç, rüzgar gibi tabiat unsurlarına dayandırılan kutsiyet unsurlarına totem veya ongun adı verilmiştir.
Moğollarda vefat edenlerin eşyalarını ateşten geçirmek suretiyle temizlendiğine inanmışlardır. Yine Nevruz kutlamaları sırasında ateş üzerinden atlama eyleminin gerekçesi ateşle temizlenme mitinin süregelen uygulamasıdır.
Reklam
Orta Asya Şaman inançlarına göre hayat ağacının yedi veya dokuz dalı olduğu Şaman'ın gökyüzü seyahati sırasında bu katları kullandığına inanılmıştır
Kozmogonik bağlamıyla mekan hilkatin birincil aşamasıdır. Hemen hemen tüm mitolojilerde yaratma eyleminin birinci safhasını mekan oluşturmaktadır.
Eski Türk inançlarına göre mezar üzerine dikilen ağaç sayesinde ruhun aslına rücu edeceğine inanılmıştır. Böylece ağaç sayesinde dönüşümün sağlanacağı kabul edilmiştir.
Türk mitolojisinde Korkut Ata'nın suya ecel gelmez yaklaşımı ab-ı hayat anlayışının bir başka versiyonu gibi görünmektedir
103 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.