1500 itibarıyla, imparatorluğun dört eyaleti-Rumeli, Anadolu, Rum ve Karaman- doğrudan yönetim altındaydı. Karadeniz'in kuzeyinde Kırım Hanlığı'yla beraber, Tuna eyaletleri Eflak ve Boğdan sultana haraç öderlerdi. Ancak 1526'da Mohaç Savaşı'nın ardından Osmanlılara haraç ödemeye başlayan Macaristan Krallığı üzerindeki hakimiyet tartışmalıydı. 1. Süleyman'ı 1540'ta Macaristan Kralı'nın ölümünden sonra Orta Macaristan'ı doğrudan yönetilen eyalet olarak topraklarına katmaya ikna eden Habsburgluların krallık iddialarını sona erdirmek ve Avusturya'ya karşı bir askeri yaratmak gerekliliğiydi. Ancak Erdel, sultana bağlılığını sürdüren bir krallık olmayı sürdürmüştür.
Sayfa 214 - Kronik KitapKitabı okudu
Osmanlı "soyağacı" II. Murad'ın (1421-1451) saltanatı esnasında, Osmanlıların Timur'a karşı yenilgileri ve iç savaştan sonra hükümdarlık iddialarını sağlamlaştırmak istediklerinde ortaya çıkmıştır. Bu şecerenin yaratılmasındaki kilit figür, II. Murad'ın 1420'lerde divânında çalıştırdığ Yazıcıoğlu Ali'ydi. Yazıcıoğlu, malzemesini Batı Türklerinin efsanevi atası olan Oğuz Han efsanelerinde buldu. Oğuz Han bu gelenekte, Yafes soyundan Nuh'un torunuydu ve Batı Türklerinin yirmi dört aşiretinin atası olan altı oğlu ve yirmi dört torunu olmuştu. Yazıcıoğlu Osmanlı silsilesinin izini Oğuz Han'ın büyük oğlu ve büyük torunundan sürerek Osmanlı sultanlarına Türk hükümdarları arasında üstünlük vermişti. Selçuklu hanedanının çöküşünde Anadolu'nun Türk hükümdarlarının soyundan dolayı Osman Bey'i kendi metbuları olarak seçtiklerini anlattığı bir hikâyeyle kurgusunu güçlendirmiştir. Yazıcıoğlu aslında şeceresini Oğuz destanlarının devlet adamı Reşidüddin'in İlhanlı hükümdarı Gazân Han (1295-1304) için yazdığı evrensel tarihi Câmi'û't-Tevârih'te bulunan bir versiyonuna dayandırmıştır. Yazıcıoğlu buna göre, Osmanlı hanedanının geldiğini iddia ettiği torunu Kayı olarak göstermiştir. On beşinci yüzyılda secerenin başka versiyonları da çıkmıştır; ancak bütün şecereler, Osmanlıları Oğuz Han'ın büyük oğlunun soyuna bağlamıştır.
Sayfa 147 - Kronik KitapKitabı okudu
Reklam
Osmanlı Devleti'nin 700. yıldönümünde tarihçinin önündeki soruları şöyle özetleyebiliriz: 1300'lerde Bizans-Selçuklu sınırında ortaya çıkmış olan bu Türkmen beyliği nasıl olup da bir dünya imparatorluğu hâlinde gelişmiştir; bu imparatorluğu altı yüzyıl ayakta tutan yapısal ve tarihsel faktörler nelerdir; Osmanlı imparatorluğunu ne dereceye kadar bir Türk imparatorluğu sayabiliriz; bu imparatorluğun bugün Türkiye ve dünya tarihinde kalıcı etkileri nelerdir? Tarih ilmi bütün bu soruları yanıtlamaktan uzaktır; ama son yarım yüzyılda, özellikle Osmanlı arşivlerindeki çalışmalar sayesinde bir çok meseleyi daha iyi anlayabiliyoruz. Yanıt isteyen ilk ve en çetrefil sorulardan biri, ilk siyasi çekirdeğin ne zaman, hangi koşullar altında ortaya çıktığı, Osman’ın bir hanedan kurmayı nasıl başardığı, ve 60-70 yıl içinde bu devletin, Bizans ve Balkan devletleri üzerinde egemen olması sorunlarıdır. Burada biz yalnızca bu devletin doğuşu problemini ele alacağız.. Osmanlı Devleti ne zaman ve nasıl ortaya çıkmıştır? Son beş yıl içinde araştırmalarımızı bu konu üzerinde topladık. Batı tarihçiliğinde (Colin Imber) toptan bir efsane sayılıp bir tarafa bırakılan en eski rivâyetin, Aşık Paşazâde (Aşpz.) tarihine geçmiş olan ilk menâkibnâmenin yeni bir analizine yöneldik. Orhan'ın imamı İshak Fakih'e kadar giden bu menâkibnâmedeki bilgileri, Bizans kaynakları, topografi ve toponomik verilerle kontrol ettik; bu araştırmaların ışığı altında ortaya çıktı ki, epik nitelikteki bu menâkibnâme tenkitli bir biçimde analiz edilirse, son derece önemli bir tarihi kaynaktır.
Osmanlı fethiyle Memlük kurumu çöktü. Osmanlıların Mısır'a girişi sırasında iki sultan öldü; yerlerine bir Osmanlı beylerbeyi geçti: böylece bir imparatorluğun merkezi, bir eyalete dönüştürülmüş oldu. Ancak on altıncı yüzyılda Osmanlı beylerbeyleri, Mısır'ı haftada dört kez toplanan bir meclisin yardımıyla yöneten ve çoğunlukla uzun dönemler boyunca görevlerinde kalan güçlü kişilerdi. Süleyman Paşa, 1525'ten 1538'e kadar görevde kaldı; onun halefi Davud Paşa da 1549'daki ölümüne kadar Mısır beylerbeyliği yaptı.
Sayfa 261 - Kronik KitapKitabı okudu
Eyüp, Osmanlı geleneğinde Ebû Eyyüb'un gömülü olduğu, İstanbul'un Haliç kıyısında bir semttir. Müslüman tarihçiler, Ebû Eyyüb'un Muhammed Peygamber'in sahabesinden biri olduğunu, şehrin ilk kuşatılmasında şehit olduğunu anlatırlar. 1453 ile on altıncı yüzyılın başlarında oluşan bir Osmanlı efsanesi, sultanın. İstanbul'un fethinden sonra, hocası Akşemseddin'den Ebû Eyyüb'un mezarını bulmasını istediğini ve Akşemseddin'in işaret ettiği yerin türbe haline gelişini konu alır. On altıncı yüzyılda burası, başkent ve başkent yakınlarında en çok rağbet gören Müslüman ziyaretgahı olmuş: şehri Peygamber'e ve Müslüman müjde geleneğine bağlamıştır. Ancak buranın ziyareti, 1566'da II. Selim'in tahta oturmasından sonraya kadar tahta çıkış törenlerinin bir parçası haline gelmemişti.
Sayfa 140 - Kronik KitapKitabı okudu
"I.Süleyman, Hürrem-e o kadar düşkündü ki, 1533'te azat ederek onunla evlendi ve Hürrem, 1558'de öldüğünde onu Süleymaniye Camii'nin arazisine, kendi türbesinin yanına defnettirdi."
Sayfa 109 - Kronik KitapKitabı okudu
Reklam
152 öğeden 141 ile 150 arasındakiler gösteriliyor.