"Hepimiz dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, kendi ön yargılı algılarımız vasıtasıyla gözlemleriz. Dolayısıyla gerçekten bilebileceğiniz tek şey kendinizsinizdir."
İnsanların yüzde doksanı başkalarının genel havasını sezebilir; tıpkı bir mekana girdiklerinde oradaki insanların tartışıyor olduğunu anlamak gibi, ama hepsi o kadardır. En azından yakından tanımadıkları kişiler söz konusu olduğunda.
Satranç hayat gibidir David," demişti babası. "Her parçanın kendi işlevi vardır. Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü. Bazıları oyunun başında işe yarar, bazılarıysa sonunda. Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz. On parçanı kaybedip, yine de kazanabilirsin oyunu. Satrancın güzelliği budur işte. İşler her an tersine dönebilir. Kazanmak için yapman gereken tek şey tahtanın üzerindeki olası hamleleri ve anlamlarını iyi bilmek ve karşındakinin ne yapacağını kestirebilmek.
“Yeni doğan bir bebek annesinin göğsünü nasıl emeceğini bilir ya da aç olduğunda ağlamayı. Yavru bir hayvan doğduktan birkaç saniye sonra ilk adımını atabilir. Balığın yumurtaları kırıldığında yavruları yüzmeyi bilir. Bunun gibi birçok şey sayılabilir. Doğadaki tüm canlıların karmaşık fiziksel becerileri, kendileri ve dünya hakkında bildikleri vardır, ama bunun kaynağının ne olduğu belli değildir.”
Caine kaşlarını çattı. “Ama bu bilgiler DNA’mızda kayıtlı değil midir zaten?”
“Biyologlara göre öyle, ama fizikçilere göre değil. Şimdiye kadar hiçbir biyolog bu bilgilerin nereden geldiği sorusuna bir yanıt bulamadı.”