Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.6
Kitabın en sevdiğim yönü, ana fikrin çerçevesinin düzgün çizilmiş olmasıydı. Sade ve akıcı bir dili vardı. "İnsan en çok vakit geçirdiği beş kişinin ortalamasıdır." cümlesini hatırladım okurken. Bilincinde olarak ya da olmayarak yakın çevremizdeki insanlardan ne kadar etkilenebileceğimizi, bunu bilinçli yapan ve başkalarından aldığı parçalarla kendini tamamlamaya çalışan bir karakterin aşırılığında çok iyi gözlemliyoruz. İnsanın ilkel çağlardan beri zihninde yazılı el kitabını: sosyal kuralların görünmez ama sandığımızdan daha ağır baskısını hissediyoruz. Konuyu bu kadar açık ve içten ele alan bir eser okumamıştım.
Keiko'nun çocukluğunda sosyal ipuçlarını kavramakta, ortama uyum sağlamakta güçlük çektiğini öğreniyoruz. Davranışları otizm spektrumuna yakın. Sonunda ise marketi özümsüyor, sesini içinde duyuyor ve onun bir parçası oluyor. Hatta Şiraha bir seferinde market selamlaşmasını tarikata benzetiyor. İnsanın kendinden vazgeçerek bir şeylere körü körüne bağlanma, kendini kurban etme meyli oldukça kuvvetli olabiliyor. Cesur Yeni Dünya bana bu düşüncenin kapılarını açan bir kitaptı, Kesin İnançlılar'da da bu tavır oldukça irdelenmişti.
Şiraha her ne kadar "dışarıdan" bakıldığında pek matah bir karakter olmasa da zamanla düşüncelerine Keiko ile birlikte ben de hak verdim. Kitabın fikri onunla bir sese kavuştu.
36 yaşındaki Keiko Furukura, 18 yıldır bir süpermarkette kasiyerlik yapmaktadır. Küçük yaşlardan itibaren davranışlarında birtakım anormallikler olan Keiko ancak kendisini market sınırları içerisinde normal hisseder. Marketin bir makine gibi işleyişi, plan, program dahilinde yaptığı her şey Keiko’ya iyi gelir. Gel gör ki bir zaman sonra çevresi için bu durum da rahatsız edici olur. Hayatında birinin olmasını, bir yuva kurmasını artık başka bir seviyeye ve yaşantıya geçip toplumun diğer kişilerine benzemesini beklerler ondan. Keiko, her ne kadar dışlanmamak, herkesin gözünde ‘normal’ olmak istese ve bu yönde bir şeyler yapmaya çalışsa da yine kendi normalini kendisinin bulduğunu görüyoruz
.
Kitapta müthiş bir toplum eleştirisi var. Her okuyan kendi çevresinden bir şeyler bulacaktır. Zira bazı değerler inanılmaz ama evrensel Evlilik, iş, aile üçgeninde kısılıp kalmış Keiko’dan bakalım siz bir şeyler bulabilecek misiniz?
.
Kitabın yazarı Sayaka Murata, yazarlığın yanısıra kasiyerlik yapmaktaymış. Edebi magazin gururla sunar
.
Modern toplum lafı bir hayalden ibaret. Biz ilkel çağlardan farksız bir dünyada yaşıyoruz.
Kıymetli Şeylerin Tanzimi adıyla insanda 1950lerde açılan bir kurs hissi canlandırıyor. Kursta evlilik çağındaki hanımlar evdeki Çin porselenlerini, kristalleri ve gümüşleri nasıl yerleştireceklerini, bakım ve onarımlarını nasıl yapacaklarını ve de hangi misafire hangisiyle ikramda bulunacaklarını öğreniyorlar. Benim kafamda.
Kitabın bence kıymetli yanı yarattığı samimiyet ve arkadaş olabilme hissi. Süprizsiz ve sakin. Yağmurlu bir günde ihtiyaç duyulduğu an uzanıp okurun elini tutuyor. Bittiğinde ise farklı bir son hayal ettiğimi fark ettim. Fırat gidemeseydi mesela. Demir ve Sevim daha cesur olsaydı. Gülendam kaçmasaydı. İlker ve Mert şimdi ne yapıyorlardı? Ezginin hayatı bir noktaya bağlansaydı. Sanki bazı noktalar daha az riskli bir sona bağlanırken insan, kendi hayatındaki gibi, azıcık daha ileri gitselerdi ne olacağını merak ediyor. Ve bence hikaye daha derinlikli bir anlatı sunma şansını aynı yerde kaybediyor.
Kasiyer-sayaka Murata
"Normal dünya zorba bir yer, yabancı maddeler derhal sorgusuz yok edilir. Makul olmayan insanların mutlaka icabına bakılır"
İlkel insanla, modern insanı sosyal yaşam bakımından ayıran ne ,ilkel insan sürüsüne uyum sağlayamaz sa dışlanır.modern insan da topluma uymalı bunun tersi olursa o da dışlanır.kalıplaşmış ,şekillendirilmiş çeşitli rollere bürünmüş modern insanlarız,pek seçme şansımız yok, bize verilen görevleri yapmalı ,natüramıza uygun davranmalıyız. sürekli yarış halinde olmalı ,hep güçlü durmalı çok şeye sahip olmalı, sosyal statü olarak önde olmalıyız ,hayatımız hava atmakla geçmeli rutini bozmamalıyız.
İşte bu kitaptaki karakter kriko furukura böyle biri düzgün bir iş olmayan evlenemeyen biri insanların beklentilerini karşılayamayan Kasiyeri miz birazda saf birşey insanları memnun etme çabasında hüsrana uğruyor.
Kitap kısa akıcı bir biraz doppleri andırdı bana ama güzel bir kitap tavsiye ederim
Hepimiz kasiyeriz. Ya da ne işle meşgul isek, onun esiriyiz demek daha doğru belki de. Okurken ben ne için çalışıyorum diye düşünmeden edemedim. Yaşamak için mi çalışıyorum, çalışmak için mi yaşıyorum. İkincisi daha doğru, fakat modern görünümlü bu ilkel çağda daha başka bir şey yapmak pek mümkün değil. Murata; oku, iş bul, çalış, ev al, araba al, evlen, çocuk doğur ve öl kavramları üzerinden müthiş bir karakter çıkarmış. Çoğu kere hayvan olarak adlandırsada bu bağlamda kedimin bile benden daha az hayvan olduğunu düşünmeden edemedim. Biz insanlar başka insanların ve toplumun arzuları ile programlanmış birer robotuz bence. Robot olmadığını iddia ve ispat edenler ise normal olmayanlar olarak dışlanmaktan öteye gidemiyor. Bana acayip bir keyif verdi kitap. Beynimde yeni bir rota oluşturdu. Sizde şans vererek aydınlanabilirsiniz.
Kasiyerlerle ya da kasiyerlikle ilgili ne anlatılmış acaba diye merakla başlayıp, hemen kitabın başında market çalışanı olmanın anlatılmak istenen asıl mesele olmadığını 'normal' kavramının irdelendiği, sosyolojik hatta psikolojik bir roman olduğunu görerek, büyük bir merak ve beğeniyle okudum ben.
Yazar Sayaka Murata yarı zamanlı
Merhaba sevgili kitap kurtları bugün sizlere Ömer'le Bir Kutu Macera serisinin yirmi altıncı kitabı ile geldim
Bugünkü maceramızda kutuda bir Türkiye haritası çıktı ve yer Erzurum'du. Ömer Pasinler'in tepesinde İbrahim Hakkı ile tanıştı. İbrahim Hakkı ona enlem ve boylam bulduğunu, iller arası zaman farklarını hesapladığını anlattı. Bireysel öğrenmenin öneminden bahsediyor.
Türkiye'de yaşamış birçok alim var ama biz hiçbirini bilmiyoruz. Kaşif Çocuk Yayınları ve Ömer ile biz de onları keşfedebiliyoruz. Bize bu fırsatı sunan yayınevimize çok teşekkür ederim
Yazarımızın kalemine sağlık
Ömerle Bir Kutu Macera: Erzurumlu İbrahim HakkıBehçet Gülenay · Kaşif Çocuk Yayınları · 20218 okunma
Popülizm: Büyük Hınç
Son zamanlarda Popülizm üzerine sıkça okumalar yaptım. Fransız Sosyolog Eric Fassin bu kitabı 2016 yılında Trump'ın seçilmesi ile 2017 yılında Macron hemen seçilmeden önce yazıyor. Aşırı sağ popülist söylemler nasıl olur da bu kadar büyük karşılık bulur. Liberal sol ve demokrat partiyi destekleyen Nobel ödüllü Paul Krugman, Trump'ın seçilmesinden sonra şaşkınlığını gizleyememişti. Cinsiyetçi, faşist, popülist ve yalan üzerine siyasi söylem kuran bir adam nasıl olur da başkan olabilir.
《☆☆☆》
Popülizm sol ideolojiye seçim kazandırır mı orası şüpheli. Thatcher ve Reagan sonrası siyasi zemine bakacak olursak tüm dünyada sol partilerde bir dönüşüm gözleniyor. Ve bu dönüşümü sağlayan rakipleri olan sağ partiler. Seçim kazanmak uğruna ilkelerinden vazgeçen bir sol var.
《☆☆☆》
Sıkıyönetim ve ohal kanunları demokrasilerde olağan durumlar haline gelmeye başladı. Yürütme her geçen gün yasamanın yetkilerini buduyor ve kanun yapma hakkını kısıtlıyor. Her ne kadar kabullenmesek de dünya artık askeri darbelerden çok demokratik darbelere sahne oluyor ve buna kimse ses çıkarmıyor; çıkaranların ise sesi kalabalıklar içinde kayboluyor. Parti kapatmalar, azledilen başkanlar, kararnameler ile yönetilen ülkeler, polis denetimi, ifade özgürlüğünün üzerindeki kontrol ve baskı... Bunların hepsi demokrasi adına çoğunluğun azınlığa tahakkümü olarak gerçekleşiyor. Ve zulme karşı direndiğinizde çapulcu, jakoben, terörist olarak yaftalanıyorsunuz.
《☆☆☆》
Sonuç olarak yeni bir Sol mümkün mü? Mümkünse nasılsın olacak. Seçim kazanmak için ödün mü verecek yoksa daha büyük bir dönüşüm için mücadele mi edecek?
Dünya denen ütopyada "normal insan" olarak adlandırılan bir rolü oynamaya çalışan varlıklarız hepimiz aslında. Rolünü iyi oynayanlar için sıkıntı yokken ya rolünü beceremeyeler ne yapıyor? Bunu görmek için ana karakterimize bakabiliriz. Kendisine yöneltilen sorulardan, duygusal sorumluluklarından kaçmanın yolu karakterimize göre normal
Aytunç Erkin’in arı duru bir Türkçeyle yazdığı kitabını okudum. Her dönemde ayrı bir sıkıntıyla boğuşan Türkiye’nin son 40 yılına bela olmuş FETÖ yapılanmasının en keskin hamlelerini, sahneler halinde gözler önüne seriyor. Her sahnede ayrı bir kıyım ayrı bir zulüm var. Bu konuda daha yazılacak, anlatılacak çok şey olacak mutlaka. Kim bilir daha
