10 mart 1918 erzurum alaca köyünde ermeni çetelerin yaptıklarına dair..
Köyü dolaştım. Facianın en korkuncu, burada idi: Süngülenmiş veya yakılmış cesedlerin başındaki ağlaşma ve bağrışmalar. insanın tüylerini ürpertiyordu. Süngülenmiş memedeki çocukları kucağına almış bazı analar, saçlarını yoluyorlardı. Sanıyorum ki, yeryüzünde bu kadar acıklı bir sahneyi gören gözler, pek azdır. Biz, bu kanlı manzaranın karşısında, elem duymuş insanlardanız. insanların, iyi duygulardan yoksun kalınca, hayvanlardan daha vahşi bir yaratık olabileceğini, ibretle seyrettik.
6 Mart gününü, Mamahatun'da geçirdik. Burada, Ermeniler'in tüyler ürpertecek bir cinayetleri karşısında, çok acılar duyduk: Çapı 8 metre kadar bir çukur açmışlar; içi çoluk çocuk, her yaştan ve her cinsten Türklerle dolu. Vurmuşlar, süngülemişler ve soymuşlar; bu çukura doldurmuşlar. Mamahatun'dan, yalnız bir ev halkı, dallara kaçıp kurtulabilmiş. Bu görünüş karşısında duyduğum acıyı, şimdiye kadar gördüğüm en kanlı savaş manzaralarında, gerek Çanakkale'de ve gerekse Irak Cephesi'nde bile tatmamıştım. Zaten yürümek, koşmak ve biçare vatandaşlarımızı canavarlar elinden kurtarmak için, büyük azmim vardı. Bu manzara karşısında dimağım, kalbim, büsbütün ateşlendi... Ermeni Komitacıları, yıllardan beri zehirlenen düşünceleriyle, sapıklıktan hala kurtulamıyorlardı. Mamahatun'da açtıkları ve içini ma'sumların kanları ve cesedleriyle doldurdukları bu Şehidler Çukuru, Ermeni varlığı için, pek tehlikeli bir hatıra idi. Bunu gören Erlerimiz, Subaylarımız, Kumandanlarımız: Yumruklarını sıkıyor, ve intikam! diye haykırıp, cepheye koşuyordu... Bilmem, Ermeniler neye güveniyorlardı?: Rus ordusu içinde yetişen kumanda ve kurmay heyetlerine mi? Başına buyruk Ermeni silahlı topluluklarının varlığına mı? Erzurum Kalesi'ne mi, Kars Kalesi'ne mi, daha gerilerde Gümrü Kalesi'ne mi? Ancak onlar, ruhlarımızı isyan ettirmişler; beynimizi, kalbimizi ateşlemişlerdi: Hiçbir kuvvet, hiçbir kale, sıkılan yumruklarımızın vuruşu altında, uzun zaman dayanamıyacaktı. Ermeni Çeteleri, Ermeni ordusunun değil, Ermeni milletinin bile varlığına suikast etmiş oluyorlardı.
Reklam
93 Harbi de denilen 1877-1878'deki X. Türk-Rus Savaşı sonunda yenilen Devletimiz, 13 Temmuz 1878 Berlin Muahedesi'yle, Çarlığın 2 yıllık devlet bütçesi tutarını aşan, bir milyar yüz bin altın rublelik "Savaş Tazminatı" yerine Kars, Ardahan (Oltu dahil) ve Batum (Artvin dahil) gibi Anadolu toprağındaki Sancaklarımız, Rusya'ya bırakılma felaketine uğramıştı. Buraları, 36.000 km2 ve 700.000 Müslüman Türk yurdu idi. Çarlık, Türkiye'den üçer yıllık yedi taksitte aldığı "Savaş Tazminatı" milyonlarca altınlarımızla: Kars ve Sarıkamış ile Batum'a demiryolu getirmiş; düzgün şoseler ve demir-köprüler, kışlalar, tabyalar yaptırmıştı. Gayesi, "bütün Çarlıkta Birinci-Sınıf Müstahkem Mevki yaptığı Kars Kalesi'ni üs edinerek, çıkacak yeni bir savaşta, Osmanlı-Ermenileri'ni de "Armenya Muhtariyeti" vaadiyle Türkiye aleyhine ve Rus ordularına yardımcı çeteler halinde kullanarak, Basra ve İskenderun Körfezleri'ne ulaşmaktı.
Ataları, eski Konya ili'nin (şimdi Vilayet olan) Karaman (Larende) ilçesi'nin güneybatı yanında ve Konya-Karaman yolu üze­rinde, halk arasında "Kasaba" da denilen "Gafriyat"ın yerli eşrafın­dan, "Karabekir" ailesinden idi.
Rahmetli Paşa'nın hayatını tanıtan ilk eser, "P.S." remziyle Pe­yami SAFA'nın, (1922 yazında ) İstanbul'da "Tabi ve Neşir Orhaniye Matbaası"nın çıkardığı, küçük boyda 23 sahifelik, "Şark Cephesi Ser­ darımız KAZIM KARABEKİR PAŞA" adlı kitapçıktır.
“Hakikatler hiçbir zaman kaybolmaz. Zaman hakikatlerin müttefikidir.”
Reklam
“Bir kazandan yemek, bir çatı altında yatıp kalkmak ve feyiz almak, bir arasa vatan savunması usüllerini öğrenmek öyle bir ibadettir ki, onun maddi faydalarını ve manevi zevklerini ancak tadan bilir.”
“Bir tehlike karşısında fakiri, zengini, genci, ihtiyarı, cahili, bilgini ile bu millet birbirini severek ve sayarak sarsılmaz tek cephe kurar. Ancak bu suretledir ki, önümüze çıkacak engelleri aşarız ve çiğner geçeriz.”
Yavuz Bülent Bakiler anlatıyor: Erzurum milletvekili Av. Cevat Önder'in yanında staj yapıyordum. Bir gün Prof. Dr. Fahrettin Kirzioğlu Türk Ansiklopedisinin bir fasikülüyle yazıhaneye geldi. Fasiküldeki Ermeni bahsini TDK üyelerinden öz Türkçeci Agop Dilaçar, Doğu Anadolu'yu toprağıyla, tarihiyle, kültürüyle, medeniyetiyle katıksız bir Ermeni vatanı olarak göstermişti...
Sayfa 459 - Akgün Yayıncılık, 1. Baskı, 2008Kitabı okudu
Erzurum şehrinde Rus Topçu Subayları Gazinosu'nda Topçu Teğmeni (Gürcü soyundan) Midivani şöyle bir vak'aya tanık olduğunu açıkça söylemiştir: "Bir ermeni, arabacılardan bir kürtü öldürmek için vurmuş ;fakat Kürt daha ölmemiş, sırtüstü düşmüş. Ermeni elindeki sopayı, can çekişen Kürt'ün ağzına sokmak istemiş. Dişleri
68 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.