Ve bir gün Kazım Karabekir Çankaya Köşkü'ne toplantıya geldiğinde, onu coşkuyla karşılıyor. ''Gel diyor, ''Gel! Sana çok mühim bir şey göstereceğim.'' Alıyor onu, içi pıtrak gibi açmış çiçeklerle dolu o portakal sandıklarının yanına götürüyor. ''Buna çok iyi bak paşam'' diyor gözlerinin içi gülerek. ''Bu benim ikinci Sakarya zaferimdir!''
Diyebiliriz ki bir çiçek açtırmayı, bir savaş kazanmakla bir tutan o lider sayesinde Ankara bugün yemyeşil bir kenttir. Bu şehirde açan ilk çiçeği, bu Cumhuriyet'in kurucusu yetiştirmiştir.
Osmanlı ordusunun iyi eğitimli, bilgili mensupları hiç az değildi. Dört dili çok iyi bilen, iyi ressam olan Enver Paşa, Arkeoloji Müzesi'nin zengin kütüphanesine dört dilde arkeolojik raporlar ve sayısız tarihi eserleri ile dolduran ve kendisi de tarih ve matematik dalında da eserler veren müşir Ahmet Cevad Paşa, çocuklara müzikal oyun yazacak kadar her dalda becerisi olan Kazım Karabekir Paşa veya Rusça dahil dört-beş dili iyi bilen Kutü'l Amare'nin asıl komutanı Albay Nurettin (sonraki sakallı Nurettin paşa) Nazım Hikmet'in dayısı Ali Fuat paşa... Bu gibi örneklerin içinde ulu önderimiz, sosyal bilimlerdeki ve sanat dallarında dehasını, yönlendiriciliği ile ortaya koydu.
Yarının Adamı serisinin üçüncüsü olan Ya İstiklal Ya Ölüm kitabı Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Samsun'a çıkması süreciyle başlayıp kongreler dönemini anlatıyor. Ankaraya ayak basmasıyla bitiyor.
Yine bilmediğim bir çok bilgi ve anı ile karşılaştım. Okulda da böyle detaylara girilse neyin ne olduğunu daha iyi bilirdik. Oysa kongre madelerinden bahsedip hızlıca geçilirdi. Bu kitap ile o süreçte yaşanan zorluklara kadar göreceğiz. Kahveye atacak şekerin bile yeri gelip bulunamadığu, hurda araçlarla şehirden şehire geçilmesi, o sırada yaşanan zorlukları gördüm. Millet için çalışan bir adama karşı bazen dost gözükenlerin bile düşmanlıklarına tanık oldum. Kazım Karabekir ve Atatürk arasındaki fikir ayrılıkları göze çarpıyor.
Sıradan bir kitap değil. Hep derim adını sanını bilmediğim bir Twitter kullanıcısından böyle bir kitap okuyup çok beğeneceğimi beklemezdim.
Heyecanla yeni kitaplarını bekliyorum Con...
Manastır’da staj yaptığım bölüğümün fişeklerini birer birer elden geçirdi- ğim zaman birçoğunun barutlarının eksik olduklarını da görmüş ve pek acı üst makamlara yazmıştım. Barutlar çalınıyor veya dökülüyordu. Çünkü kurşunlar zamanla oynuyordu. Yahut ki el ile açılıp barutu çalındıktan sonra yerine ko- nuyordu. Bu marifeti tezkere alan Arnavut askerlerin yaptığını öğrenmiştim. Memleketine giderken eli boş gitmiyordu. Sultan Hamid’in ve onun hamiyetsiz, vicdansız muhitinin süvari alaylarımızın günün birinde bir Alemdar Ordusu gibi İstanbul üzerine yürüyeceklerinden korktuklarını, daha doğrusu hayvanlar gibi ürktüklerini pekâlâ biz de Manastır’da anlıyorduk.
Sözün kısası kurbanlık koyunlar gibi gözü bağlı bir tarafa gidiyoruz. Kumandanlar ihtiyar, korkak, bilgisiz ve tecrübesiz. Ben kendi hesabıma tecrübesiz, en genç bir erkân-ı harbim..