Hristiyan ahlakı denen ama aslında teolojik ahlak denmesi gereken şey, İsa’nın ya da havarilerinin eseri değildir, çok daha sonraki bir dönemde ortaya çıkmıştır, ilk beş yüzyılın Katolik kilisesi tarafından aşama aşama kurulmuştur ve her ne kadar çağdaşlar ve protestanlar tarafından örtük bir şekilde kabul ediliyorsa da onlar tarafından bekleneceğinden az bir oranda değiştirilmiştir.
Kuşaktan kuşağa aktarılan bir inanç haline geldiğinde, etkin değil edilgen bir şekilde edinildiğinde-zihin ilk başta olduğu gibi, inancın ona sunduğu sorular karşısında yaşamsal güçlerini kullanmaz olduğunda, formüller dışında o inanca dair her şeyi unutma, başkasının sözüne güvenerek kabul etmek bilinçli bir anlayışı ya da kişisel deneyimle sınamayı gereksiz kılıyormuş gibi onu donuk ve soğuk bir şekilde kabullenme eğilimi gittikçe artar; sonunda inanç, kişinin iç yaşamıyla neredeyse hiçbir bağlantı kuramaz hale gelir.
Reklam
Davanın yalnızca kendi tarafını bilen, davayı pek az biliyor demektir. Gerekçeleri iyi olabilir, kimse de onların yanlışlığını göstermemiş olabilir. Ama eğer o da karşı tarafın gerçeklerinin yanlışlığına aynı şekilde gösteremiyorsa; hatta onların ne olduğunu bile bilmiyorsa, iki görüşten herhangi birinin seçmesi için yeterli nedeni yoktur.
Tartışmalar, şevk yaratacak kadar büyük ve önemli konulardan uzak durduğunda, bir halkın zihni temellerinden sarsılmaz ve en sıradan akla sahip bireylere bile düşünen canlılarınkine yakın bir onur düzeyine taşıyacak dürtü ortaya asla çıkmaz…
Dinin canlandırılması adıyla bugünlerde öne sürülen şey, dar ve eğitilmemiş kafalarda her zaman yobazlığın da bir o kadar canlandırılması anlamına gelmiştir; bir halkta, bu ülkede her zaman orta sınıflarda görülen hoşgörüsüzlüğün güçlü ve daimi mayası varsa, zulüm görmeyi hak ettiğini hep düşündükleri insanlara etkin olarak zulmetmeye başlamaları için çok ufak bir kışkırtma yeterli olur. Bu ülkeyi, zihinsel özgürlüklerin yeri olmaktan alıkoyan şey budur insanların, onların önemli bulduğu barıştır reddedenler hakkındaki görüşleri ve besledikleri duygulardır. Uzun bir süreden beri, yasal cezaların başlıca kötülüğü, toplumsal damgayı güçlendirmesidir.
Bir tanrıya ve ve ahirete inanmayan birinin mahkemede kanıt sunmasına izin verilmemektedir; bu da, bu kişilerin kanun kaçağı olduğunu ve mahkemelerin koruması dışında tutuldugunu söylemekle birdir; etrafta yalnızca onlar ya da onlar gibi düşünenler varsa onları soymak, onlara saldırmak serbest olduğu gibi, onlardan başka tanığı olmadığı durumlarda başka herhangi biri de serbestçe soyulabilir ya da saldırılabilir. Bunun temelindeki varsayım, ahirete inanmayan birinin yeminin tersi olduğudur; bu iddia, tarihsel gerçeklerden bir haber olduğunu gösterir (çünkü çağlar boyu ortaya çıkan inançsızların büyük bir bölümünün, sağlam kişilikli ve onurlu insanlar olduğu tarihsel bir gerçektir); sahip oldukları erdemler ve elde ettikleri başarılar açısından dünyada en çok tanınan kişilerden ne kadar büyük bir kısmını inançsız olduğunun bilindiği hakkında en ufak bir fikri olan hiç kimse tarafından da öne sürülecek bir iddia değildir.
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.