Benim çırpınışlarım sevinçten değildir. Ele geçirilmiş kuş da çırpınır. Umursamazlığım da sevincimden değil. Bazı olayları hatırlamamdandır.
Eşref Ali et-Tehânevi ise şöyle der: "İnsanlar, amelsiz ilim elde etmeye özene bezene itina gösteriyor. Kitapları okuma ve ezberleme hususunda ve bunlarla ilgili tahsil yollarını ikmal emede ciddi gayret sarf ediyorlar. Fakat bildikleriyle amel etmeye yanaşmıyorlar. Halbuki müşerret bir ilim elde etmek insana büyük bir fazilet ve rüchaniyyet sağlamaz. Zira şeytan da vaktiyle büyük bir bilgindi. Lakin kendi ilmiyle dalalet yoluna saptı; ilmi kendisini kurtaramadı, bilakis onu yanlış istikametlere sürükledi.Bu kadarla kalsaydı yine neyse; fakat insanları da Allaha isyan vadisine o çekti. O seytan ki tağyir ve tebdile dair bilgiere sahipti. Aynı zamanda şeriatın diğer ilimlerine de vakıftı. Fakat bütün bu ilimleri halkı doğru yoldan çıkarmak ve azdırmak için kullandı. Eğer o, bu ilimleri bilmemiş olsaydı, bu ilimleri kucaklayan halkı nasıl saptıracağını, nasıl şaşırtacağını bilemezdi. Lâkin şeytan, ilmiyle âmil olmadığı, bu ilimlerden istinbat olunan evamir-i ilâhiyeye asla sarılmadığı için ilmi kendisine menfaat vermedi, başkaları da ilminden istifade edemedi.
Sayfa 157Kitabı okudu
Reklam
Muhammed Bin Sîrîn dedi ki: «‍ﺇ‍ﻥ‍ ‍ﻫ‍‍ﺬ‍ﺍ ‍ﺍ‍ﻟ‍‍ﻌ‍‍ﻠ‍‍ﻢ‍ ‍ﺩ‍ﻳ‍‍ﻦ‍, ‍ﻓ‍‍ﺎ‍ﻧ‍‍ﻈ‍‍ﺮ‍ﻭ‍ﺍ ‍ﻋ‍‍ﻤ‍‍ﻦ‍ ‍ﺗ‍‍ﺄ‍ﺧ‍‍ﺬ‍ﻭ‍ﻥ‍ ‍ﺩ‍ﻳ‍‍ﻨ‍‍ﻜ‍‍ﻢ‍» "Şüphesiz bu (aldığınız) ilim dindir, dininizi kimden aldığınıza dikkat ediniz." (Müslim)
Sayfa 14
Bazı insanlar, uzmanlık alanlarında olmayan işlerde başkalarının söylediklerine uymayı âdet edinmez, aksine her meselede maslahat, illet ve delilleri araştırır, bunları bırakıp âlimlere teslim olmazlar. Bununla birlikte kâmil olmayanın kâmil ve âlime uyması gerekir. Bu demek değildir ki âlimlerin yanında hükümler için maslahat ve deliller yoktur. Aksine onların yanında bunlardan çok sayıda vardır. Ancak İslâmi ilimlere aşina olmayan kimseler o delilleri ve maslahatları bazen anlamayabilirler. Mesela matematik ilminin tanımlarını, konulan esaslarını ve uzmanlarınca bilinen temel esaslarını bilmeyen bir kimse Öklid teoremini bilemez. Aynı şekilde şeriat ilminin ilke ve esaslarını bilmeyen ve bu ilme eğilmemiş bir kimsenin ulemâya uymaktan başka yapabileceği bir şey yoktur.
1.Kaide:Bir şeyin anlaşılmaması, o şeyin bâtıl olduğuna delâlet etmez. Bir şeyin bâtıllığı, ancak onu reddedip yok sayan kesin bir delil ile sabit olur. Burada aralarında büyük fark bulunan iki şeyin mevcüdiyeti apaçıktır ve onların bilinmesi gereklidir: ı. Bir şeyin varlığının anlaşılmaması. 2. O şeyin var olmadığının bilinmesi.
Şunu da söylemeliyiz ki olması mümkün olan bir şeyin vukuu sahih bir nakli delille sabit olursa o şeyin vâki oldugunu söylemek gerekir. Vâki olmadığı sahih bir nakli delille sabit olmazsa o şeyin vâki olmadığına inanmak gerekir. Bir şehrin yüzölçümünün diğer bir şehrin yüzölçümünden daha büyük olduğuna dair anılan örnekte “Falan beldenin yüzölçümü şu beldenin yüzölçümünden daha fazladır” ifadesinin doğru olduğuna hükmedilebileceği gibi yalan veya yanlış olduğuna da hükmedilebilir. Tabi bu hüküm, ancak söz konusu beldelerin ölçümü yapıldıktan sonra verilebilir. İslâm inancına göre semâların varlığı da aynı şekilde mümkinâttandır. Akla göre semâların ne varlığına ne de yokluğuna dair herhangi bir delil mevcut değildir. Hatta akla göre her iki ihtimal de söz konusu olabilir. Şu hâlde semâların varlığına veya yokluğuna hükmedebilmek için nakli bir delile müracaat etmek gerekir. Kur'ân ve Sünnet nasslarının semâların varlığına delâlet ettiklerini gördüğümüze göre semâların var olduğunu söylememiz gerekmektedir.(bk.Talak,65/12;Fussilet9/12)
Reklam
35 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.