Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yirminci yüzyıl için “bilgi çağı” demek yerine 19. yüzyıldan farklı olarak, toplumların bilime olan güveninin sarsıldığı yüzyıldır demek daha doğru olacaktır.
Sayfa 12 - ilk baskı, yordam kitap 2013 — pdf
Bilim ve bilim insanları ticarileşmiş, tarafsızlık ilkesi geçerliliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Oysa, bilimsel bilgi çıkar ilişkisi yüzünden yanlı ve yanıltıcı/yanlış ise kolay kolay düzeltilmemektedir. Bağımsız tekrar çalışmaları sponsor bulamamakta, yanlışlama çok uzun zaman almaktadır. Bu zaman zarfında, telafisi imkânsız hasarlar oluşmakta, üstüne üstlük haksız kazanç da elde edilmiş olunmaktadır. Tarafsızlığın kaybı, bilim insanının toplumsal konumunu değiştirmiştir. Bilim insanları artık topluma karşı değil, endüstriye karşı sorumludur. Toplumun bilime güveni sarsılmıştır. Üretilen bilgi doğru bile olsa toplumların nesnel bilgiye dayalı organizasyonu imkânsızlaşmıştır.
ilk baskı, yordam kitap 2013 — pdf
Reklam
“…Gerçek ele geçirilene kadar her şeyden kuşku duyulmalıdır ve gerçek tek bir otoritenin tekelinde olamaz…” — “Bilimin kendi içsel ahlaki değer ve kuralları olduğuna göre dışarıdan bir kontrol ya da ahlaki dayatmalar yersizdir.”
ilk baskı, yordam kitap 2013 — pdf
“Bilim toplumsal bir kurumdur.”
Sayfa 12 - ilk baskı, yordam kitap 2013 — pdf
Bir zaman ben de Kahhar esmasıyla nefsimi kahrettim, aşk ateşinde yandım kül oldum. Sonra ariflerin kutbu Terzi Babam beni küllerinden diritti ve böylece meczup olmamı engelledi. Rabia el Adeviyye, kendisine yapılan evlilik tekliflerini bedensel bir arzusunun kalmaması gerekçesiyle geri çevirmesiyle ünlüdür. Fakat aynı Rabia el Adeviyye, ibadetinin gerekçesini aşk olarak izâh eder. Hallacı Mansurun da tasavvuf anlayışının merkezinde aşk vardır. Fark aleminde Leyla ile Mecnun yani gece ile gündüz sonsuz bir döngü ile birbirini takip eder, sabah namazı sularında yakınlaşırlar ama hiçbir zaman birbirlerine kavuşamazlar. Bu nedenle dervişler seyri sülukun başında ayrılıktan yakınırlar. Çıkardığı sesi inlemeye benzettikleri için "dertli dolap" dedikleri su değirmeninin mecazını çok severler. Dertli dolap suyun içindedir ama suya hasrettir. Seyr-i sulükün sonunda eşyayı cem eden, erik dalına çıkıp üzüm yiyen dervişler içinse Hakk olan varlık birdir; aşık olan, aşk ve aşık olunan birdir. Gece ile gündüz, Doğu ve Batı, zahir ve batın birdir, Hakk’tır. Burada artık ayrılık olmaz. Karşı cinste ya da kendi cinsinde Cemal esmasi tecelli eder ve derviş hayranlıkla o tecelliyi seyreder. Bu, güzele değil güzelliğe duyulan tutkudur. Güzel geçicidir, Tanpınar'ın deyişiyle "etin buruşmasıyla" ona duyulan sevgi yiter. Rabia el Adeviyye'nin yaptığı gibi ete galip gelmek, zor bir imtihandır.
İnternette şöyle bir "Ragıp Karcı kimdir?" diye ararsanız karşınıza çok farklı şeyler çıkar. Bu kadar özelliğin ve güzelliğin bir kişide nasıl toplandığına inanamazsınız, şöyle ki; -Şair, yazar, belgesel, film yönetmeni. -Saz çalma yarışmasında Arif Sağ, Çinuçen Tanrıkorur, Orhan Gencebay ile beraber ilk dördün içinde yer almıştır. -Atilla İlhan'la cezaevinde yattı. -Orhan Kemal'in bazı kitaplarını Lâtın harflerine çevirdi. -Saz yapım ustası, -Osmanlıca hocası. -Farsçayı şiir yazacak kadar bilir. -Adı Siverek'te bir okula verildi. -Davut Sulari, İsmail Daimi, Terzi Fehmi gibi ustalardan saz ve türkü öğrenmiş. Daha birçok şey okumak mümkün Ragıp Karcı Ağabey hakkında. TRT'de kameramanlık yaparken bir cem törenini çekmeye gitmiş. Cem'i yöneten dedenin yanlış yaptığını görünce ikaz etmiş. Az sonra bir daha ikaz etme gereği duyunca "o zaman bu kadar çok biliyorsan sen yönet" demişler ve yönetmiş Ragıp Abi. Adı da Yezit Dede'ye çıkmış sınra.