Hapse atılma, hatta idam edilme sanatçıları düşüncelerini söylemekten alıkoymaz. Onların elinde kendilerini mahkum edenleri mahkum eden ölmez bir silah vardır: Sanat
Çiçeklerle hoş geçin, balı incitme gönül. Bir küçük meyve için, dalı incitme gönül. Kibirle yürüyerek yolu incitme gönül. Sahibi hürmetine, kulu incitme gönül. Konuşmak bize mahsus olsa da güzel bir söz, ya hayır de ya da sus, dili incitme gönül.
Tabiat dışı birçok şeye insanlar saçma bir anlayışla zevk adını vermişler: Nesnelerin özünü değiştirmek, kelimeleri değiştirmek ellerindeymiş gibi. Bu tabiata aykırı zevkler mutluluğa götürmek şöyle dursun, engel olurlar ona ermemize. Onlara kapılanlar gerçek ve temiz zevkleri tadamaz olurlar. Düşünceleri uydurma bir zevkin peşinde yolundan çıkar. Tabiatın tat vermediği, hatta içlerine acılık kattığı nice şeyler vardır ki, gerçekten insanlar baş tacı etmiş, hayat için gerekli yüksek zevkler saymıştır onları. Oysa bunların çoğu hem özden kötü, hem de kötü tutkulara sürükleyicidir.
Sevgi, iki insanın birbirlerine varlıklarının özünden bağlanması, dolayısıyla her birinin de kendisini varlığının özünden tanıması durumunda doğabilir ancak. İnsan gerçekliği de, canlılığı da, sevginin temeli de işte bu "özden tanıma" yaşantısında yatar. Böyle yaşanan sevgi sürekli bir meydan okumadır; bir dinlenme yeri değil, tersine, birlikte oluşma, büyüme ve çalışmadır; uyum ya da çatışma, neşe ya da üzüntü olup olmaması bile önemsizdir artık; temel gerçek şudur: İki insan birbirlerini varlıklarının özünden tanırlar, kendilerinden kaçmak şöyle dursun, kendilerini buldukları için bir olurlar. Sevginin var olduğuna bir tek kanıt vardır ancak; bağlılığın derinliği, seven kimselerin canlılığı ve güçlülüğü: Budur sevginin bulunduğunu gösteren meyve.