Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Doğrusu O (Allah Teâlâ) cüz'iyyatı (tikellere ait olan şeyleri); onların (tikellerin) sonradan meydana gelmesiyle onun da (bilginin) sonradan meydana gelmesi şart olan sonradan mey- dana gelmiş bir bilgi ile bilmez. Çünkü sonradan meydana gel- miş bilgide olduğu gibi (Allah'ın bilgisi) onların (tikellerin bilgisinin) illetidir (nedeni), mâlûlü (sonucu) değildir. Bu ise kabul edilmesi gereken tenzîhin (Allah'ın diğer varlıklardan yüce olduğunu kabul etmenin) son noktasıdır. Çünkü burhan; Allah Teâlâ'nın şey'leri bilen olduğunu kabul etmek zorunda bırakmaktadır. Zîrâ şey'lerin O'ndan (Allah) sudûru (doğuşu) sâdece O'nun varolan olması veya şu sıfatla varolması cihetiyle değil, aynı zamanda bilen olması cihetiyledir. Allah Teâlâ'nın "Yaratmış olan bilmez mi hiç? O, Latîf ve Habîr olandır." (Mülk, 14) buyurduğu gibi.
Sayfa 153Kitabı okudu
Bilgi izafetin kendisi olduğuna göre, bilinenin de değişmesi halinde, bilginin de değişmesi gerekecektir.
Sayfa 151Kitabı okudu
Reklam
Çelişmezlik
Gerçek bilgi; varolanı olduğu hâl üzere bilmek değil midir? Evet, diyecek olursa; denilir ki: Buna göre iki şey kendiliğinde birbirinden farklı olursa, o iki şeyin bilgisinin de farklı olması gerekir. Aksi takdirde (bir şeyi) olduğu hâl üzere (bilmekten) ayrı (bir hâl üzere) bilmek (söz konusu olur). Öyleyse iki şeyden birisi gerekmektedir: Ya bilgi, kendiliğinde farklı olacaktır veya sonradan meydana gelenler onun tarafından (Allah Teâlâ) bilinmez olacaktır. Her iki durum da Allah Sübhanehu bakımından imkansızdır.
Sayfa 147Kitabı okudu
Şayet; onların (sonradan varolanları), varoldukları sırada Allah'ın bilgisi içinde oluşları, varolmazdan önce Allah'ın bilgisi içinde oluşlarından ayrıdır, diyecek olursak; kadîm bilginin değişmiş olması gerekir. Ve (bu bilgi) a'demden (yokoluştan) vücûda (varoluşa) çıkarken o sırada zaid (fazla) bir bilginin hadis (sonradan meydana gelmiş) olması icâb eder ki bu, kadîm bilgi bakımından müstahîldir.
Sayfa 147Kitabı okudu
Zîrâ bağlamayı bilmeyen, çözmeye de güç yetiremez.
Sayfa 145Kitabı okudu
Cumhurun (halk yığınlarının) anlayamayacağı zor ve kapalı konulardaki sorularına verilecek cevâb da böyledir. Sözgelimi, Allah Teâlânın "Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Ve size bilgiden ancak pek azı verilmiştir.” (İsrâ, 85) buyruğu da böyledir.
Sayfa 131Kitabı okudu
Reklam
Varolanların en üstün sınıfı (ile ilgili) adalet, o (burhan kitaplarını) özüne uygun biçimde bilmeye yetenekli ve hazır olan kimsenin, onları özüne uygun olarak bilmesidir. Ve onlar (üstün varlıkları bilenler) insanların en üstün sınıfıdırlar. Çünkü varola- nın büyüklüğü ölçüsünde ona yapılan haksızlık da büyük olur ki bu (haksızlık) O'nu bilmemektir. Bunun için Allah Teâlâ: "Doğrusu sirk, pek büyük bir zulümdür." (Lokman, 13) buyurmuştur.
Sayfa 121Kitabı okudu
Toparlayacak olursak; şeriatta hatâ iki kısımdır: (Birincisi), hatanın gerçekleştiği konuda nazar ehlinden olan (araştırmacının) mâzur sayıldığı hatadır. Nitekim usta bir hekim Tıp san'atını (icra) ederken ve mahâretli bir hâkim, verdiği hükümde hata ederse, mâzur karşılanır. Ama bu konuların ehli olmayanlar (aynı hususlarda) hata edecek olurlarsa mâzur sayılmazlar. (İkincisi) de hiç kimsenin ma'zûr sayılamayacağı hatâdır. Dahası şeriatın ilkelerinde (hatâ) vâki olursa bu, küfürdür. İlke olmayan hususlarda (hatâ) vâki olursa bu, bid'attır. Bu tür hatâ: her çeşit delîl (getirme) yöntemleri ile bilinebilen konulardaki hatâdır. Bu bakımdan o şeyin bilinmesi herkes için mümkün olur. Bu, Allah Tebâreke ve Teâlâ'yı, peygamberlikleri, uhrevî mutluluğu ve mutsuzluğu kabul etmek gibi (konular)dır.
Sayfa 111Kitabı okudu
Teklifin (yükümlülüğün) şartı, seçme (ihtiyar) olduğuna göre; arız olan bir şüphe nedeniyle hatâyı tasdîk (doğrulama) -ilim adamı tarafından yapılırsa- ma'zûr görülür. Çünkü bu hu- susta Aleyhisselâm: "Hâkim ictihâd eder de isabet ettirirse ona iki mükâfat vardır. Yanılırsa bir mükâfat vardır." buyurmuştur. Varlığın şöyle olduğuna veya böyle olmadığına hükmeden kişiden daha ulu hangi hâkim vardır? Bu hâkimler; Allah'ın te'vîl (yetkisini) kendilerine tahsîs ettiği bilginlerdir.
Sayfa 109Kitabı okudu
Bizim şeriattan (naklen) âlemin varoluşu (hususunda) Söylediğimiz zâhir(î görüşler)i filozoflardan bir grup da söylemişlerdir. Öyle görünüyor ki: Bu (zor) mes'elelerin te'vîlinde ihtilafa düşenler; ya isabet edip mükâfat kazanmışlardır veya hatâ edip ma'zûr sayılmışlardır. Zîrâ bir şeyin, nefiste (zihinde) yer eden bir delîle dayanılarak tasdiki (olumlanması) ihtiyarî değil, zorunludur. Demek istiyorum ki; bizim onu doğrulayıp doğrula- mama konusunda -ayağa kalkıp kalkmamak (konusundaki) gibi- bir seçeneğimiz yoktur.
Sayfa 109Kitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.