Corpora’nın gündüzü sipiritus’un gecesidir. Gövdelerin işi bitince insanda ruhların işi başlar. Gövde uyanınca ruh uyur, ruh uyuyunca gövde ayaklanır.” Ardından tek bir gök gürlemesi daha: “Kötülük ayartılmış iyiliktir.”
“Her şeye karşın, bunun cinsellikle ilgisi yok.“
Bu sözler beni güldürdü, oysa bu cümlede eti cinsellikten boş yere ayırma çabasını anlamıştım. Galiba sıfırı tüketen insanlar aşık oldukları zaman hep böyle olur. Çok önce anlamam gereken şeyi ancak o zaman anlamıştım: dostluğumuz öylesine olgunlaşmıştı ki, bir anlamda birbirimizin ortak sahipleri olma noktasına gelmiştik.
Nabokov deneyler yaparak okullarının kışkırtmakla, şaşırtmakla, onların kafasını karıştırmakla meşgulken, Soljenitsin 20. yüzyıl Rusya’sının Savaş ve Barış’ını yazmayı hayal ediyordu. Kendisinin de kabul ettiği üzere, özünde gelenekçi bir yazardı.
Nominalizm, bireyi kişisel duyum ve deneyimleriyle baş başa bıraktığı için, dikkat tek tek nesneler üzerine odaklanır ve bilinç fiziksel dünyaya yönelmeye başlar. Gerçeğin kaynağı artık kitaplarda değil, iç ve dış deneydedir. Deney bilginin temeli olunca kişiler doğayı ve insanı gözlemlemeye başlar ve böylece Rönesans’ın ilk tohumu atılır.
“Eğer biz yalnızca gören varlıklar olsaydık, fiziksel dünyanın estetik yapısını tanıyamazdık. Yer çekiminin ve gücünün doğasını insana öğreten bedene sahip olduğumuz için formları ayırt edebilecek deneyimleri bir araya getirebiliyoruz.”
“Sevgi bir başkasını, bir dükkanda gördüğün bir nesneye sahip olmayı istediğin şekilde istemek değildir,” dedi. “Bu sadece arzudur. Onu almak, eve götürmek ve dairenin bir yerine bir lamba gibi koymak istersin.”
Tıpkı göz gibi dil de, kullanılan bir araçtansa etrafından dolaşılmış bir engeli andırır; insanlar meramlarını anlatmaktan ziyade gizlemek için konuşur ve işin can alıcı noktası, daha iyi anlaşılmaları için yanlış anlaşılmaları gerekmesidir! Dolayısıyla dil, organ niteliği taşıyan bir engeldir; engel olur ama geçişlere izin verir - zira anlam ancak engellenip daraltıldığında karşı tarafa geçebilir.
..çünkü hoşlanmadığım bir kitabı kimseye vermem. Ödünç kitap da vermem. Birinin bir kitabı okumasını istersem, bir tane satın alır, hediye olarak veririm. Kitap ödünç vermenin insanı hırsızlığa teşvik ettiğine inanıyorum.