Zamanın birinde mahalle bakkalı işleten bir ârif varmış. Alış verişe gelen insanların verdiği paranın bir kısmının sahte olduğunu bildiği halde bu durumu onların yüzüne vurmaz, bu paraları bir kutuda saklarmış. Kim olursa olsun, sahte parayla alış verişe gelenlere istediklerini verir, kalırsa para üstü de verirmiş.
Onun bu halini ailesi ve yakın dostları yadırgar, yaptığı bu işten dolayı maddi zarara uğrayacağını söyler dururlarmış. Arif zat, bütün bu söylenenlere kulağını kapatıp, bu konuda bildiğini yapmaya devam edermiş.
Gel zaman git zaman ömrünün son günlerine yaklaşmış, ölüm bütün şiddetiyle kendini göstermeye başlamış. Ölüm döşeğinde olduğu esnada sahte paraları içinde biriktirdiği kutuyu mecalsiz bir edayla kızından istemiş. Yıllarca müşterilerini kırmadan, mahcup etmeden biriktirdiği paraların bulunduğu kutuya bakarak ellerini açmış ve şöyle iltica etmiş "Ey Rabbim! Bu kadar yıl bana sahte para getirip de benden alış veriş yapanlara yüzümü ekşitmedim, sahte para getirdiklerini yüzlerine vurmadım, zarar etmeme rağmen, yaptıkları bu yanlıştan dolayı onları mahcup etmedim. Şimdi ben de bir ömür dolusu sahte amelimle sana geliyorum... Yanlışlarım, hatalarım, kusurlarım had ve hesaba gelmez seviyede... Ben, senin kullarını bana getirdikleri sahte paralarından dolayı azarlayıp kovmadım, sen de beni bunca sahte amelime rağmen huzurundan kovma, bunca hata ve kusuruma rağmen rahmetinden ırak eyleme" deyip gözlerini kapatır ve ruhunu Rahman'a teslim eder.