Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çok kimse bilmez ama İslâm'a göre hastalık da bir nimettir; mü'min kul için; feveran ve isyan etmeyen sabırlı ve edepli müslüman için; her önüne gelene halini şikâyet etmeyen, kadere karşı gelmeyen, hastalığın Allah'tan geldiğini bilen arif ve zarif kullar için... Hastalara büyük ecir ve mükafatlar vardır, sıhhî mağdurluğu mânevî ikram ve ihsanlarla telafi olunur. Peygamberimiz Muhammed-i Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki hastanın uykusu ibadet, iniltisi tesbih sayılır; sıhhatli iken yapmakta olduğu mutat ibadetleri, şimdi yapamadığı halde, yapıyormuş gibi kendisine sevap yazılır; duası makbul, günahı mağfurdur, defter-i âmâlindeki tüm hata ve suçları silinir, kendisine, "Haydi yeni hayatına tertemiz bir defterle yeniden başla!" denilir.
Bu âlemin ayakta durması için en güzel sebep, onda yüce Allah'a ihlâsla kulluk eden, ârif, âşık ve zikir ehli salih müminlerin bulunmasıdır.
Sayfa 97 - Semerkand YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Arif kişinin kadına hürmeti, Allah'a muhabbetidir. Hz. Peygamber "kadınlar, aşk ve gönül sahibi erkeklere hükmeder" buyurmuştur. Akıllı ve ince ruhlu bir erkek kadınlara karşı daima anlayışlı ve şefkatli olur, onlara sertlikle muameleden çekinir, onları kırmak ve incitmek istemez. Buna mukabil cahil ve aşksız erkekler kadınları ezerler, onlara karşı sert ve kaba olurlar. Çünkü cahil ve aşksız erkeğin tabiatında hayvanlık ağır basar. Aşk ve ruh inceliği âşık insanlara mahsus sıfatlardır. Kabalık ve şehvet ise, hayvanların sıfatıdır. Kadın, Allah'ın yeryüzündeki nurudur.
Arif Doğan'ın JİTEM Grup Komutanlığı görevinde bulunduğu döneme ait mühimmat listesi de Doğan'ın arşivinden çıktı. JİTEM davasını gören mahkemeye gönderilen 9 çuval belge içinde yer alan mühimmat listesinde "Teslim eden" bölümünde "J. Binbaşı JİTEM' BRL.K. A. Cem Ersever", "Teslim alan" bölümünde ise "J. Yarbay JİTEM Grup K. Arif Doğan" isimleri ve imzaları bulunuyor. "Teslim ve Tesellüm Senedi" olarak düzenlenmiş mühimmat listesindeki silahların adet ve seri numaraları ve teslim edilen bombaatarların adet ve seri numaraları ayrıntılı olarak belirtilmiş.
Sayfa 139 - Kripto Yayınları 22. BaskıKitabı okudu
13 Kasım 1973: Atsız Toptaşı Cezaevi'nde Dört aylık rapor Adli Tıp'ta Kasım ayına kadar bekledikten sonra kabul edilmemiş; reviri olan bir cezaevinde cezanın çekilebileceği belirtilmiştir. Bunun üzerine Atsız, "13 Kasım 1973 Salı günü davet edildiği Bostancı Karakolu'ndan İstanbul İnfaz Savcılığına sevk edilmiş ve orada resmî
Aylık Türkçü Dergi: Ötüken 15 Ocak 1964'te Ötüken dergisinin ilk sayısı çıktı. Ötüken başlığı altında "Her Ayın On beşinde Çıkar, Fikir ve Ülkü Dergisi" ibaresi bulunuyordu. Derginin sahibi Atsız, sorumlu yazı işleri müdürü Mustafa Kayabek'ti. Ötüken doğrudan doğruya Atsız'ın sahipliğinde çıkan son dergiydi. Ölüm tarihi
Reklam
TARİHLER VE OLAYLAR (1960-1975) 13 Ocak 1960: Atsız, Falih Rıfkı Atay'a yayın yolu ile hakaretten İstanbul Toplu Basın Mahkemesi'nde yargılanıyor. 27 Mayıs 1960: İhtilal. 38 subay ve general iktidara el koyuyor. İhtilal bildirisini, 27 Mayıs sabahı 04:36'da, 1944 sanıklarından Alparslan Türkeş okuyor. Cemal Gürsel Devlet Başkanı,
Körün unvanını ârif koyarak Görenin ismine divane denildi. Nice efsaneleri saydırmış ilm İlm ü irfânına efsane denildi.
09 Eylül 1946 tarihinde Atsız, mahkemeye bir dilekçe göndererek Cihat Savaşfer'in ifadesinin işkenceyle alındığını, işkence yerlerinde mahkemenin teftiş yapması gerektiğini bildirmiş, ancak hâkimler bu talebi reddetmişlerdir (Küçükalcan 2016a: 223). Dava 29 oturum sürmüş ve 31 Mart 1947'de sona ermiştir. "Duruşma hâkimi Albay Şevki Mutlugil'in okuduğu karar özetinde 3 Mayıs 1944'te yapılan ve davaya mebde olan nümayişin, Ankara gençliğinin sırf milli duygularından doğduğu" belirtilmiş ve "bu nümayiş, millî bir ideolojinin, milli olmayan bir ideolojiye karşı tepkisinden ibarettir." denilmiştir. Kararda hükümet darbesi kastının bulunmadığı, "mantıken de buna imkân olmadığı" ve iddiaların aksine sanıkların "millî bir gaye için çalıştıkları” belirtilerek hepsinin beraat ettikleri belirtilmiştir (Deliorman 2013: 80). 01 Eylül 1947 tarihinde Arif Türkdoğan'a yazdığı mektupta davanın bitişiyle ilgili olarak Atsız şunları söylüyor: "Gerçi beraat ettik. Fakat dâva henüz bitmedi. Biz 17 Mart'ta beraat etmiştik. Sıkıyönetim Kumandanlığı, bu beraat kararını 24 Nisan'da temyiz etti. Askeri Yargıtay henüz bir karar vermedi." (Hacaloğlu 2013: 34).
"Prof. Edward Weisband, 1974'te yayınlanan '2. Dünya Savaşında İnönü'nün Dış Politikası' adlı eserinde, İnönü'nün 'Atsız'ın yayınladığı mektupların hazırladığı fırsatı kaçırmak' istemediğini yazıyor ve şöyle devam ediyor: 'İnönü'nün (bu yolla) Sovyetleri yatıştırma çabası yine de başarısızlığa uğradı. İnönü, Turancıları ezerken... Sovyetlerin Türkiye'ye karşı takındığı tutumu etkilemek istemiş. Ancak bunda da hayal kırıklığına uğramıştı. Ruslar Turancıların yargılanmasını maskaraca bir oyun olarak nitelendiriyorlardı.' (s. 320). 1944'te bir makale yayınlayan İngiliz Review dergisi ise, Türkçü tevkiflerini Ankara hükümetinin 'Moskova'dan iyi not alma' çabasına bağlamaktaydı (15/11.1944, sayı: 37, sayfa: 181). C. W. Hostler de, 1952'deki yazısında ve daha sonra 1957'deki kitabında bu hareketi İnönü'nün 'Sovyetler Birliği'nin gözüne hoş görünmek' diye niteliyor (Trends in Pan-Turanism. Middle Eastern Affairs, Ocak 1972; c: 3, sayı:1)" (Türkkan 1988: 185). 01 Eylül 1947 tarihinde Arif Türkdoğan'a yazdığı mektupta davanın bitişiyle ilgili olarak Atsız şunları söylüyor: "Gerçi beraat ettik. Fakat dâva henüz bitmedi. Biz 17 Mart'ta beraat etmiştik. Sıkıyönetim Kumandanlığı, bu beraat kararını 24 Nisan'da temyiz etti. Askeri Yargıtay henüz bir karar vermedi." (Hacaloğlu 2013: 34). .... Atsız da 23 Temmuz 1946'da yazdığı mektupta "Bizim davamız, Ruslara kompliman yapmak yüzünden çıkmıştı." (Hacaloğlu 2013: 33) diyerek aynı görüşte olduğunu belirtir.
Reklam
Atsız, Irkçılık-Turancılık Davası'ndan yargılanırken hakkında bir dava daha açılmıştı. Orhun dergisinin 15. sayısında Şakiroğlu Canip Sıtkı adlı bir öğrencisinin yazdığı "Türk Kızı Ağlasın...” başlıklı yazı yüzünden. Yazı, İkinci Dünya Savaşı sırasında Isparta'ya mülteci olarak gelen İtalyan askerlerinin şımarıklığından ve Isparta
Atsız'ın o yıllardaki ruhi durumu hakkında Yağmur Atsız'ın yazdıkları da ilgi çekicidir: "Atsız tahliye edildikten sonra, anlaşılabilir sebeplerden ötürü çok asabîydi. Zâten muhakeme de devam ediyordu. Normal olarak ne içkiye ne sigaraya pek bir düşkünlüğü olmuştur. Fakat o aylar sürekli olarak hem rakı hem sigara içerdi." 44 Vukuâtı' elbet bütün o bâdireleri yaşayanlar üzerinde ömür boyu silinemeyecek izler bırakmışdır. Ama 'kurbanlar' epeyi kısa zamanda işi biraz da 'matrak tarafından ele alarak bir tür 'rühî savunma mekanizması' oluşturdular zannımca. Meselâ o mevkûfiyet aylarına ve yıllarına kendi aralarında 'Paris Tevakkufu' adını takmışlardı. Üstelik ikisi de aynı kökten ya... Ha 'mevkûfiyet' ha 'tevakkuf'... Alt tarafı 'vakfe'..." "Aralarından biri o devirle ilgili bir şey anlatmak isteyince lafa şöyle başlardı: 'Ben Paris'deyken..." (Yağmur Atsız 2005: 157-158). O günlerdeki ruhi durumunu, Arif Türkdoğan'a yazdığı bir mektuptan, yani bizzat Atsız'ın kaleminden de öğreniyoruz: "Mektubunuza bir ay geç cevap verdiğim için özür dilerim. Derin bir uyuşukluk içindeyim. 1,5-2 aydan beri de işsiz olduğum için herhâlde okumağa ve yazmağa karşı duyduğum derin isteksizlik yüzünden birçok mektuplara cevap veremedim." (Hacaloğlu 2013: 28).
-Kaynak bir olduktan sonra pire de, fil de aynıdır. Onun için arif kimseler Anka Kuşu gibi, sonsuzluk sahasında boşu boşuna dolaşmazlar. Boş şeyler bunlar. Bu, vicdanı paramparça eden büyüklük, bu uçsuz bucaksız derya Cenab-ı Hakk'ın büyüklüğü karşısında bir nokta bile değildir. Hele kahveni iç! dedi.
HÂCE MAHMUD İNCÎR-İ FAĞNEVÎ
Hâce Arif'in bağlılarının en mükemmeli ve bu yolda cümlesinin en faziletlisidir. Onun sûfileri arasında hilafetle mümtaz olmuş ve halkı Hakk'a davet ve irşad hususunda en üst dereceye çıkmıştır. Hâce Mahmud hazretleri Eykenî'de ikamet etmiştir. Dülgerlik yaparak geçimini sağlamıştır. Mübarek kabri de oradadır. Hâce Arif hazretlerinden irşad yetkisi alıp halkı Hakk'a davete başladığında vaktin muktezasına ve tâliplerin durumlarına binaen açık zikre başlamıştı.
Günümüz insanını ne bilgisizlik ne doğa ne de hastalık öldürecektir. Şimdiki muazzam ve silahlı uygarlığı yok etmekle tehdit eden tehlike yine insanın kendisidir. "O her zamankinden iyi yaşayabilir, ama nasıl yaşaması gerektiğini her zamankinden daha mı az bilmektedir?" İnsan kim olduğunu bilmeden başka bir şeyden nasıl söz edebilir?17
Sayfa 28 - Fecr Yayınları: 811 / 1. Baskı: Mart 2024
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.