Üzgünüm. Kitap bittiği için değil. İçindekilerin her ne kadar distopik olarak yazılmış olduğu söylense de bir çok yazılanın aslında gerçeği yansıtıyor olmasından dolayı üzgünüm.
Damızlık Kızın Öyküsü çok merak ettiğim bir kitaptı ve sonunda okumuş olmanın rahatlığı var içimde. Okurken bazen daraldığımı hissettim. Sanki biri ya da bir şey boğazımı sıkıyor gibi geldi. Sanırım fazla empati iyi bir şey değil.
Konusuna gelecek olursak. İnsanların sınıflara ayrıldığı bir toplum söz konusu. Fakat bu sınıf zenginlikle değil cinsiyet ile ortaya çıkıyor. Erkekler en üst seviye sınıf yani komutan olarak adlandırılıyorlar. Onları muhafızlar ve gözcüler takip ediyor. Vasıfsız olanlar da alt tabakada yerini alıyor tabi. Kadınlar ise sırayla eşler, Marthalar (dindar ve vaazcı yöneticiler), Damızlıklar (üreme görevinde olanlar), ekokadınlar (fakir eşleri) ve fahişeler. Üremek için eğitilen kadınların başka hiç bir şeye izni yok. İsimleri yok, özgürlükleri yok, iradeleri yok ve düşünmek dahi yasak. Sürekli gözleniyorlar. Bir komutandan başka bir komutana üreme görevine gidiyorlar. Seçme şansları yok. Üstelik komutanların eşleri buna izin veriyorlar ve birlikte yapılan ayinler düzenliyorlar. Yasakları delmeye çalışanlar ise ibreti alem için idam ediliyor ya da koloni denilen bir yere köle olarak kullanılmak amaçlı gönderiliyor. Bu hale nasıl geldi bu toplum sorusuna ise yazar kendi cevap veriyor. Din bir ayfondur diyor.
Son zamanda okuduğum en iyi kitaptı. Kesinlikle tavsiye ediyorum.