Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

asil nisa saruhanoğlu

asil nisa saruhanoğlu
@asilnisa
sevemiyormus meger kati kalbim doya doya
kafelerde oturan, araba kullanan modern insanın, Afrika'da zorlu bir süreç yaşayan avcı-toplayıcılardan daha üstün bir zekaya sahip olduğu yönündeki fikirlerimizden kurtulmamız gerek.
Sayfa 34
Reklam
... eğer medeniyetin bizi ne kadar çaresiz ve bir şeylere bağımlı bir sürü haline getirdiğine dair şüpheniz varsa, sadece etrafınızdaki dünyaya bir bakın."
Sayfa 34
... evet, tüm insanlar itibarları ve potansiyel kıymetleri bakımından eşitlerdir. evet, çoğumuz sakin hayatlar yaşıyoruz. evet, herkes kanunun önünde eşit olmalı. ama bu yüzden tüm insanların hikayelerinin ve başarılarının eşit olduğunu ve eşit ilgiyi hak ettiğini önermek saçmalıktır.
Sayfa 16

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
tarih, değişim demektir ve bu yüzden en fazla değişikliği getirenlere odaklanmak mantıklıdır.
Sayfa 16
yatağında nasıl uzandığını, nasıl ağır ağır nefes aldığını, saçlarının yastığa nasıl serildiğini tasavvur ediyor ve hayatta bu manzarayı görmekten daha büyük bir saadet olamayacağını düşünüyordum.
Reklam
kafamın içinde ona söylenecek uçsuz bucaksız şeyler bulunduğunu hissediyordum, senelerce söylense bitmeyecek şeyler...
... zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim... bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim.
... ben gene eskisi gibi dünyadan uzak ve daima tasavvurlarımın ve iç dünyamın bir oyuncağıydım.
... bu kızı nedense kendime pek yakın bulmuştum. içinden geçenleri söyleyememek, en kuvvetli, en derin, en güzel taraflarını müthiş bir kıskançlık ve güvensizlikle saklamak yönünden onu kendime benzetiyordum.
zaten muhitimden uzak duruşumun, vahşiliğimin bir sebebi de kitaplarda tanıştığım ve benimsediğim insanları muhitimde bulamayışım değil miydi?
Reklam
ben ev halkına niçin bu yalanı söylediğini değil, bana niçin hakikati söylediğini merak ediyor fakat bundan biraz da gurur duyuyordum: bir insana başkalarından daha yakın olmanın gururunu.
... bu sıralarda, insanların birbirlerini aramaları, bulmaları ve birbirlerinin içini seyretmeleri için konuşmanın neden muhakkak surette lazım olmadığını, neden bazı şairlerin boyuna, tabiatın güzelliği karşısında yanlarında konuşmadan gidecek birini aradıklarını anladım. yanımda ağzını açmadan yürüyen, karşımda ses çıkarmadan çalışan bu adamdan, ne öğrendiğimi iyice bilmediğim halde, bana senelerce ders veren birinden öğrenebileceğimden çok daha fazla şeyler öğrendiğime emindim.
... etrafları tarafından anlaşılmayan, haklarında daima yanlış hükümler verilen insanların zamanla bu yalnızlıklarından bir gurur ve acı bir zevk duymaya başladıklarını biliyordum...
... fakat bu haller, içinde saklanıp kalmış olan insanlığın ara sıra nefes almak için yaptığı hamlelerden ibaretti ve muhitinin senelerce sabırlı bir çalışma ile vücuda getirdiği sahte şahsiyet, asıl hüviyetinin baş kaldırmasına meydan vermeyecek kadar kuvvetliydi.
... böyle bir adamın kendisine en yakın insanlardan isteyerek kaçmasına imkân yoktu. bütün mesele, etrafındakilerin onu tanımamasındaydı ve o da kendini tanıtmak için herhangi bir teşebbüste bulunacak adam değildi. bundan sonra aradaki buzu çözmeye, bu insanların birbirlerine karşı duydukları müthiş yabancılığı gidermeye imkân yoktu.
şimdi onun sarsılmaz sükûnetini, insanlar ile münasebetlerindeki garip çekingenliğini gayet iyi anlıyordum. etrafını bu kadar iyi tanıyan, karşısındakinin ta içini bu kadar keskin ve açık gören bir insanın heyecanlanmasına ve herhangi bir kimseye kızmasına imkân var mıydı? böyle bir adam, önünde bütün küçüklüğü ile çırpınan birine karşı taş gibi durmaktan başka ne yapabilirdi? bütün üzüntülerimiz, kırgınlıklarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarınadır. her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?
Reklam
"insanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu."
eleme, kedere, hatta sevince bir sınır tayin etmek... bunu, yalnız şehirlerde olur bilirdim. meğer insan, köylerde, dağ başlarında ve mağara kovuklarında da samimi olmak, içinden geldiği gibi, içinden geldiği kadar gülüp ağlamak hürriyetine sahip değilmiş.
Sayfa 39
Mustafa Kemal isminde bir büyük adam, bir büyük kumandan, İstanbul'dan çıktı, Anadolu'ya geçti. Erzurum'da, Sivas'ta, milleti başına topladı. "Hükümet, devlet görevini yapmıyor. Biz kendi kendimizi koruyacağız. Düşmana karşı koyacağız," dedi.
Sayfa 27
... bu yaratıkların sadelikleri, samimiyetleri, içgüdülerindeki doğruluk ve isabet, bütün kusurlarını unutturuyor. insan içgüdüsü ise bozuktur. onun için, doğruyu eğriden, çirkini güzelden, faydalıyı faydasızdan ayırmasını bilmez ve akıl denilen bir cehennem aletininin hükmü altında gülünç, kaba, sersem ve patavatsız kıvranır durur. gene onun için, hareketleri aksaktır, sesi ahenksizdir, neşesi yavan ve iğretidir.
Sayfa 18
biliyordum ki, toprak katı ve tabiat zalimdir ve insan cinsi bozuk bir hayvandan başka bir şey değildir; biliyordum ki, insan hayvanların en kötüsü, en bayağısı ve en az sevimli olanıdır. evet, bilhassa en az sevimli olanıdır.
Sayfa 18