Ruth, bir anlık süre içinde, bu mutlaka aşk olmalı diye düşündü. Eğer aşk değilse, çok ayıp bir şeydi o zaman. Bu aşktan başka bir şey olamazdı.
Kollarını kendisine sarmış, dudaklarını dudaklarına bastıran adamı seviyordu. Vücudunu belli belirsiz bir şekilde hareket ettirerek, Martin'e daha sıkı yaslandı. Bir dakika sonra da, vücudunun üst kısmını Martin'in kollarından koparırcasına ayırıp, aniden, büyük, bir coşkunlukla atılarak iki elini de Martin'in güneş yanığı ensesine koydu
Yol uzun.
Çok uzun.
Takvimler ve yönler yanıltıyor yüreğimi.
Yollarda bir aşk davası. Kim kavgada? Kim yenik düştü? Belli olmayan... İçimde hüzün vahası iki ucu da ayrılığa çıkan.
Ve ben gözlerinden başlıyorum yolculuğuma soğuk bir 2 Aralık akşamında.
Dedim ya, sen hiç yağmur duasına çıkmamış bir gelincik, ben kalemini kalbine saplamış bir meczup. Ne ben, sevdiğim kadınların ilk erkeği olabildim, ne de sen, sevildiğin erkeklerin tek kadını kalabildin!
Bu aşk davasında iki kalemim olacaksa kalemin biri senin, eğer aşk vahasında iki damla yaş akacaksa, gözlerinden akan o bir damla benim. Kalem de gözyaşı da AşigeSen diye aksın…
Sen yine bahar olunca gel kırlara Gelincik. Bir ömre bin bahar sığacak değil ya nasılsa, bekleriz Turna kuşları ile toprağı buse buse kırmızıya boyadığın demleri.
Gelinler eskiden kırmızı giyermiş. O yüzden sana gelincik denmiş. Gelinler sana ihanet edip beyaz giyedursunlar şimdi. Sen yine kırmızılarını giyin de gel Turna. Kırmızı canını aşk için hiçe sayanların rengi değil midir haddi zatında!