Platonik aşkın Nirvana noktası..
Mektubu okurken en etkilendiğim nokta veda kısmındaki
şu satırlarıydı;
Hayatı boyunca her yaş gününde beyaz güller yollarken ölümden sonrasındaki tek arzusu beyaz güller olmasıydı.
“Fakat kim... evet şimdi bundan sonra kim yaş günlerinde sana hep beyaz güller yollayacak?
Ah evet o vazo boş kalacak..
senden tek ricam, bu benim senden ilk ve son ricam...
benim hatıram için yap bunu her yaş gününde beyaz güller al ve onu vazoya koy..”
Kitabı çok uzun zaman önce okumuştum ve tekrar
aynı duygularla okudum..
Bir kadın düşünün,
Çok sevmiş, ama asla bilinmeyen..
Bakıp görmeyen, sevişip sevmeyen, tanışıp tanımayan bir adama mutlak aşkla, bir ömür adanmışlıkla yazılan sarsıcı bir aşk, bir itiraf, bir veda mektubu...
Genel tabiriyle bir aşk, bir adanmışlık..
Biz bu 20.yüzyılda her şeyi yüzeysel yaşayıp her şeyi çarçabuk tükettiğimiz için, böylesi bir duygu yoğunluğunu
ve böylesine bir aşkı anlamamız ne kadar mümkün?
Tek taraflı aşk dediğimiz belki de, saplantılı halin en nahif haliylese bile, böylesine tesirli, okurken her zerresine
kadar hissettiğim bir hikayeydi benim.
Çelişkide kaldığım tek nokta mektubu yazdığı adama,
ana karakterin birisi olan R.. defalarca birlikte olup karşılaştığını kadını hatırlamıyor olması.
Okuduktan sonra bir an düşündüm.
Eğer R. onu tanımış olsaydı, bu kadar derin bir ask hikayesi çıkar mıydı?.. muamma.