Sineklerin Tanrısı’nı okuyanlar, eseri bir çocuk kitabı olarak düşünebilir. Hatta eser bazı yönleriyle Mercan Adası’nı da çağrıştırmaktadır. Nitekim eserin iki ana kahramanı Ralph ve Jack isimlerini Mercan Adası’ndaki çocuklardan almaktadır.
Eser başlıca beş çocuk üstüne kurulmuştur.. Bu çocuklardan ilki olan Ralph, oldukça zeki, güzel yüzlü ve iyi huylu bir çocuktur. İkinci çocuk Domuzcuk iyi, şişman, ileri derecede miyop ve sürekli astım krizleri geçirmektedir. Şişman olduğu için ona bu isim verilmiştir ve eser boyunca bizler gerçek ismini hiç öğrenemeyeceğiz. Üçüncü karakter olan Jack, Ralph gibi doğal bir önder ancak onun aksine zorba, baskıcı ve faşist olarak niteleyebileceğimiz bir yapıya sahiptir. Dördüncümüz Simon ise ara sıra bayılıp sara nöbetleri geçirmektedir. Karanlıktan korkmadığı ve geceleri ormana tek başına gidebildiği için diğer çocuklar tarafından biraz kafadan çatlak olarak tanımlanır. Simon’un ermiş bir kişiliği vardır ve tamamen iyi olan bir insanı temsil etmektedir. Beşinci karakter olan Roger ise safi kötü yapıda olan bir çocuktur. Medeni toplum içinde yaşadığı sürece içindeki kötülüğe kısmen engel olmayı başarır ancak adada kuralların dışında yaşamaya başlayınca kötülüğünü dışarı yansıtmakta bir engel görmez.
Genel kanı, yetişkin insanların belirli şartlar altında vahşileşmesinin, canice davranışlar sergilemesinin, hatta kan dökmesinin öngörülebileceği yönündedir. Peki ya çocuklar? Bütün insanlığın gözünde birer ‘melek’ olarak sayılan çocuklar aynı caniliğe, kan dökme eğilimine sahip midir?
Sineklerin Tanrısı aslında insanların içindeki kötülüğü simgelemektedir. Bizler, bu kötülüğün hep sonradan yaşanan, tecrübe edinilen şeyler sebebiyle kazanıldığını düşünürüz. Ancak eser bizlere kötülüğün ve iyiliğin insanların içinde doğuştan var olan içgüdüler olduğunu anlatıyor. Mesela Simon, adeta ermiş bir kişiliğe sahip ve tümüyle yüzde yüz iyi bir insanken, Roger, daha adaya yeni geldiği zamanlar doğal havuzun yanında oynayan çocuğu taşlamak istemiş ancak medeniyette öğrendiği kurallar buna engel olmuştur. Zamanla bu kurallar ortadan kalktıkça, bizler Roger’ın kocaman bir kayayla Domuzcuk’u öldürmesine ve bundan zevk almasına şahit oluyoruz.
Domuzcuk genel anlamda iyi bir insan olsa da tembel bir yapıya sahiptir. Adada yapılması gereken işleri bilir ancak bir kenarda yatıp, hastalığını ve şişmanlığını bahane ederek çalışmaz. O güneş saati gibi medeni icatlar yapma hayalleri kurmaktadır.
Ralph ve Jack adanın iki doğal şefidir. Ralph şefliği boyunca alınacak kararlarda adada toplantı düzenleyen, diğer çocukların fikrini alan bir çocuk. Bu yapısıyla bende uyandırdığı etki, demokratik düzeni temsil etmesi yönünde. Ralph’i Domuzcuk’a benzemekle suçlayan ve onun gerçek bir şef olamayacağını iddia eden Jack bir darbe yapar ve şefliği ele geçirir. Önceleri çocuklar onunla olmak istemez ancak, Jack’in avcı olması, onlara domuz eti verebilmesi ve çocukların çok korktukları canavardan onları koruyabileceğine inanmalarıyla birlikte mecbur kalan çocuklar Jack’in kabilesine katılmaya karar verir. Jack’in şef olmasıyla birlikte işler iyice çığrından çıkar. Öyle ki; Jack suratını boyayıp eline bir mızrak alarak vahşi bir kabile şefi gibi davranmaya başlar. Çocukları korkularından arındırabilmek için onlara vahşi yaşamı simgeleyen danslar öğretir. Küçük çocukların işlere yardım edememesi, avlanamaması ancak beslenme ihtiyaçlarının olması dolayısıyla onların varlığını gereksiz görür. Bu yönüyle şahsen Hitler’e benzettim onu. Fırtınalı bir günde gök gürültüsünden korkan çocukları yatıştırmak için yine bu ayin danslardan birini yaparken canavarın var olmadığını öğrenen ve geri kalanlara da bunu anlatmak isteyen Simon ormandan emekleyerek çıkar. Çocuklar onu canavar sanar ve vahşi bir biçimde öldürürler. Jack’in kabilesine göre canavar ölür ancak onların içindeki canavar ölmüş müdür?
İnsanların -ister büyük ister küçük olsunlar- hem iyi hem de kötü içgüdüler vardır. Bu içgüdülerden iyi olanları, önce anne baba sonda eğitim kurumlarıyla desteklenir ve geliştirilir. Kötü olanları ise engellenir. Adada bulunan ve kabile içinde kötülüğü destekleyen davranışlar sergileyen çocuklar aslında medeniyet çatısı aştında bambaşka davranışlar sergileyebilirdi.
Kitabın sonunda Kaya Kale’ye sığınıp medeniyetten kopan Jack canavara iki tarafı sivri bir kazıkta sunduğu domuz başları gibi, Ralph’i de öldürüp başını canavara sunmak ister. Bu durum bize, medeniyetten uzan olan bu kabile hayatında Sineklerin Tanrısı’nın çocuklara tamamen egemen olduğunu gösterir. Fakat yine de Simon’un ermişliği ve Sineklerin Tanrısı’nın dahi onun içindeki iyiliği yok edememesi, Domuzcuk’un kabileye meydan okuyarak uygarlığı savunması, Ralph’in öldürülmesine karşı sonuna kadar direnip yine de şef olduğunu açıklaması bizlere Sineklerin Tanrısı’nı yani insanların içindeki kötülüğü yenmenin yolları olduğunu anlatıyor…