Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çiğdem Ayhaner

Benim tam olarak ne olduğumu bilmenin gerekli olduğunu düşünmüyorum. Hayattaki ve işteki asıl amaç başta olmadığınız bir kişiye dönüşmektir. Eğer bir kitap yazmaya başladığınızda en sonda söyleyeceğinizi biliyorsanız sizce bunu yazmaya cesaretiniz olur mu? Yazı ve aşk ilişkileri konusunda geçerli olan bu durum hayat için de geçerlidir. Oyun, nasıl biteceğini bilmediğimiz sürece oynamaya değerdir.
Reklam
Bazı insanlara ne üzerinde çalıştığımı daha kesin bir şekilde açıklamaya çalışmak, onların neler üzerinde çalıştığını öğrenmek ve bazı kalıcı ilişkiler edinmek için geldim. Ben bir yazar, filozof ya da entellektüel dünyanın önemli ismi değilim: Ben bir öğretmenim. Beni son derece endişelendiren toplumsal bir fenomen var: 1960’lardan beri bazı öğretmenler aynı sorumlulukları taşımaya devam ederek topluma mal oluyorlar. Ben bir peygamber gibi, ‘’ Lütfen oturun, söyleyeceklerim çok önemli’’ demek istemiyorum. Buraya çalışmalarımızın ortak yanlarını tartışmaya geldim.
Tokyo’dan ayrılıyoruz
İş pürüssüzce devam ediyor, tombaz üretimi iyi ilerliyordu. Hayat her ne sunarsa sunsun, her ne iş ile uğraşırsam uğraşayım, en iyi biçimde yaşamayı kural edinmiştim. Bu sebepten dolayı kendimi tamamen önümdeki işe verdim ve bu işten hayatımı kazandım. Bunu bana, gençliğimde adı Dogen olan bir Zen rahibi öğretmişti. Kereste imalathanesinde çalışmak gayet ilginçti ve işimizi mutlulukla devam ettirdik.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Eğitimini müzik ve jimnastik üzerine kuran biri, birçok kimsenin de sandığı gibi bunlardan birisinin sadece ruhu, diğerinin de bedeni eğiteceğini düşünerek Bu amaçla hareket etmemelidir… her ikisinin de amacı, birlikte ruhu eğitmek geliştirmektir. … Müziği boşlayıp sadece jimnastik ile uğraşanların ve jimnastiği boşlayıp sadece müzikle uğraşanların nasıl bir ruh haline sahip olduklarını gözlemlemedin mi hiç? …. Birinciler vahşi ve kaba bir ruh hali içinde olurken, ikinciler gevşek ve fazlasıyla ince saygılı oluyorlar.
Farkındalığın Gücü
Nefes alıyorum. Nefes veriyorum. Buddha, benim farkındalığım Yakında ve uzakta parlayan.
Reklam
Buddha, “ Mutsuz insanların zihin yapılarına dikkatle baktım ve ıstıraplarının altında gizlenmiş keskin bir bıçak gördüm. Kendileri o keskin bıçağı görmedikleri için, acıyla başa çıkmaları onlar için zor,” der.
Duygularımız hislerimiz ve duyumlarımız hava durumu gibidir: anbean değişir. Gün ve sene boyunca havanın sıcak ve güneşli olmasını bekleyemeyiz. Dolayısıyla gün boyunca mutlu ve neşeli olmayı da beklememeliyiz. Tam manasıyla insana has bir hayat yaşıyorsak, insana özgü duyguların hepsini deneyimleyeceğiz: sevgi neşe ve merak gibi olumlu olanları ve üzüntü, öfke ve korku gibi olumsuz olanları. Tüm bu duygular insan olmanın doğal bir parçasıdır.
Beyazların yerleşmeye başladığı dönemde, bir araziye sahip olma hırsı Kuzey Amerika’daki yerlilerin akıllarının almadığı bir kavramdı. Avrupalılar tarafından önlerine koyulan kağıtlar da bir anlam taşımadığı için topraklarını kaybettiler, çünkü onlara göre, toprak onlara değil, onlar toprağa aitlerdi.
Ne var ki, mülkiyetten vazgeçmek sizi otomatik olarak egonuzdan kurtarmaz. Egonuz özdeşleşecek başka şeyler bularak yerini korumak isteyecek ve örneğin, maddiyata olan tüm ilgisini aşmayı başarmış biri olarak, sizin diğer insanlardan daha spiritüel, dolayısıyla da onlardan daha üstün olduğunuza dair zihinsel bir imge yaratacaktır. Nitekim öyle insanlar vardır ki, sahip oldukları her şeyden vazgeçmişlerdir ama pek çok milyonerden daha büyük egoları vardır.
Örneğin Van Gogh ‘’ Bu sadece eski bir sandalyedir.’’ Dememiştir. Böyle demek yerine, o sandalyeye defalarca bakmış bakmış, bakmış ve ancak onun içindeki Var’lığı hissettikten sonra tuvalinin karşısına geçerek fırçasını eline almıştır. O sandalyenin kendisi belki birkaç dolara satılabilirdi, ama onu yansıtan tablo bugün 25 milyon dolardan bile fazla etmektedir.
Reklam
Vasalisa gibi, bilgili olmamız gerektiğinde nazik olmaya çalışabiliriz. Bize insanlarla geçinmek için keskin içgörülerimizi bir yana koymamız gerektiği öğretilmiş olabilir. Ancak, baskıcı şartlar altında sadece nazik olmanın ödülü, çok daha fazla kötü muameleye maruz kalmaktan başka bir şey değildir. Bir kadın kendisi olduğu zaman başkalarını kendisinden uzaklaştıracağını hissedebilir, ama ruhu meydana çıkarmak ve değişiklik yaratmak için gereken, tam da bu psişik gerilimdir.
Analık cennetleri oluşturma kabiliyetidir ki, dünya, analık vasfıyla cenneti bulmak için tek fırsattır. Peygamber ''Cennet anaların ayakları altındadır''' derken anneliğin değerini bu yüce hadîsiyle vurgulamıştır. Hz.Mevlânâ Mesnevi'At (6. cilt, 3257) "Anaya karşı minnet tabiidir çünkü o Allah'n şefkatiyle ilhamlanmıştır'' der. Analık, Allah'ın Peygamberdeki tecellisi olan rahim sıfatıyla da anlatılır. Bu bakış açısından Bursevi Hazretleri Peygamber'in ümmi oluşunu açıklarken üm (ana/den geldiini ve bütün yaratımların anasının o Sultan olduğunu söyler. Divan- Kebir'de (2237) "Peygamberlerin gazabı anaların kızgınlığı gibidir.Öyle bir kızgınlıktır ki o sevimli çocuk için bilim ile doludur'' der. Hz.Mevlânâ'ya göre mürşitte tecelli eden de analıktır. Mürşitler farklı değildir. Her öğretmenin sütü aynıdır ama çocuk sütü, kendi annesinden emmeyi sever ve ister. Süt, o mürşidin ilminden akseden Allahın manasıdır; kevser şarabıdır.Emzirme,manevi yakınlığı anlatır. Mesnevi, Hz.Musanın annesini mürşit olarak tarif ederken annelik vasfını, evladın irşad eden insan- ı kâmil olarak tasvir eder. Gene Mesnevi, "Aşkın ızdırabına hâmile olmayan, dişi nefistir, er olan nefis değildir'' der.
Hayır, ben dünyaya bir kez geldim ve bir daha gelmeyeceğim: Genel mutluluk falan bekleyemem… Ben kendim için yaşamak istiyorum, yoksa hiç yaşamayayım, daha iyi… Ben yalnızca cebimdeki rubleyi sımsıkı tutup, ‘genel mutluluk’ bekleyerek aç bir annenin önünden geçmek istemedim.
Evet, belki bir hataydı bu, ama sorun kocakarı sorunu değil! Kocakarı yalnıZca bir hastalıktı… Ben onu bir an önce aşıp gelmek istedim. Ben bir insan öldürmedim, bir ilkeyi öldürdüm, ama üstünden aşıp ötesine geçemedim, bu yanda kaldım… Yalnızca adam öldürmeyi becerebildim. Hatta anlaşılan bunu bile beceremedim…
Bir 'girişimci' zaten 'düş' e doğru yol alan kişidir," dedi, sesi çok yumuşaktı. "Bahiste itibarını ortaya koymaktan çekinmeyen ve kalıplarla önceden kurulmuş dengeleri kırıp, çok daha elverişli olanları yaratarak gerçekliği değiştirme gücüne sahip bir isyancıdır... Birkaç adamı bir araya getirmek, onların sorumluluğunu üstlenmek, onları şevkle yüreklendirmek, kendi düşünü onlara bulaştırmak girişimciliğin belirleyici nitelikleri olarak adlandırılabilir. Aslında bunlar, insanın sorumluluk merdiveninde en üst basamaklara erişmesini sağlayacak Oluş meziyetleridir.
86 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.