"Paylaşılmayan şey mutluluk değildir." noktasına doğru evriliyoruz. Her evde olabilecek irili ufaklı tartışmalar neticesinde "sosyal medyaya" kaçıp orada teselli arayan insanlar, gerçeği sanalından ayırt etmekte zorlanan beyinleri nedeniyle sıklıkla "daha iyi alternatiflerin sınırsız olduğu" bir sanal dünyayı gerçek dünyaya tercih etmeye başlayabiliyor.
... Tabir yerindeyse tam bir bireyselleşme çağı içindeyiz. İmkanlarımız yerindeyse, tek bir insan görmeden her işimizi halledip hayatta kalınabilecek bir kolaylıklar ağı içinde yaşıyoruz.
Neticede insan olmanın pervasız ve gaddar bir komutan olmak değil, sisteme hizmeti esas alan bir lider olmak demek olduğunu kavramaya başlarsınız. İşte ilk bakış açıcı bizi "egoist" bir noktaya sürüklerken, ikincisi "ekolojik" bir anlayışı yeşertmemizi sağlar.
Kar etmeyi, hızı, yeniyi ve şaşırtıcı olanı devamlı geliştirme isteğiyle yanıp tutuşan temel kapitalist kafamızdır. Böyle bir dürtüyle ortaya çıkan "insana uyumsuz teknolojilerin" bizleri köle etme riski, artık tanışmadığımız bir distopya değil.