Sosyal medya, kültür ihraç eden ve kullanıcılarını (kullarını) bir hayat tarzına zorlayan sistematik dönüştürme aracıdır. Sorun şu ki bu zorlamayı insanlar gönüllü olarak yerine getirirler. Çünkü çevrelerindeki herkes bu platforma tatmin olmaktadır. Tatmin olduğu yerde insanın yaptıklarını sorgulaması söz konusu bile değildir.
Bağımsız ve bireysel başarı etiğini vurgulayan bir kültürde yaşamanın dezavantajlarından biri, ideal hedeflerimize ulaşamadığımızda yalnızca kendimizi suçlayabileceğimizi düşünmemizdir.
Çok defa insan sakin, bulutsuz bir yaz gecesi yıldız ışıkları altında, yarın sabah kırların ne kadar güzel görüneceğini, sıcaktan kaçıp ormanların derinliklerine dalmanın ne tatlı olacağını düşünerek uyur ve ertesi gün damda yağmur gürültüleriyle, kasvetli bulutlarla, ıslak ve soğuk bir gün içinde uyanır..
Tarantyev dünyaya kötümser ve küçümser bir gözle bakıyor, çevresindekilere açıkça kin besliyordu. Her şeye ve herkese çatmaya hazırdı; sanki bir felakete uğramış, değeri bilinmemiş, talihine küsmüş güçlü bir kişiymiş gibi.
Zehirli pedagoji, yalnızca -çocukken sürekli cezalandırılma korkusuyla yaşadıkları için- takmak zorunda oldukları maskeye güvenebilen aşırı derecede iyi uyum sağlamış bireyler yetiştirir. "Senin iyiliğin için seni böyle eğitiyorum" cümlesi bu yaklaşımın arkasındaki asıl ilkedir. "Seni döversem ya da sana acı çektirecek ya da seni küçük düşürecek sözler söylersem, bu tamamıyla senin iyiliğin içindir."
"Ben, beni, benim" şeklinde zoraki bir yaklaşım, kendimizi sevmekle eşdeğer değildir. Kendimizi sevmek bizi, hayatımızın bir parçası olan dayanıklılık, şefkat ve anlayışa götürür.
-SHARON SALZBERG