“Ama bir de bakarsın tabanca senin, nişan alan sen, tetiğe basan yine sensin de ortada sen yoksun, her şeyin bir “Emir”, bir “Kumanda” oluverdiği an gelmiştir ve sen artık elindeki tabancadan farksızsın.”
“ Bu şahane gece, bu zaferleri olduğu kadar bozgunlara da kayıtsız ovanın ve dağların üstünde kim bilir daha kaç milyon kere yenilenecek, kim bilir kaç nesil gelip geçecek, kaç nesil böyle geceleri yaşayacaktı ve her nesil, her tekinde kim bilir hangi duygular, hangi düşüncelerle gelip geçecekti?”
“Günler geçer, haftalar, aylar ve yıllar geçer, sonunda da saniyeler geçmez olur da, kafa bir takıldı mı sılaya! Sıcak terletir, soğuk üşütür, humma sayıklatır, sıla büyücü gibi geçer. İş yakalanmamakta. Yakalandın mı bu özleyişe bitmiştir artık.”
“Ceketinin onbaşılık şeridi sökülmüş sağ kolu bomboş sarkıyordu. Sağ kulağı yarım, yanağı kapanmış bir yaradan ibaretti ve iyiyim diyordu. Açlık, uykusuzluk, kızgın güneş, kum fırtınaları ve ölümle bir daha, bir daha belki bin defa pençeleşmeler kavurup gitmişti de, iyiyim diyordu.”
“Dün bizi büyük bir güçle etkileyen şeyin bugün hayal meyal hissedilebileceğini, hatta belki yarın göz ardı edileceğini bilmek bize acı verir. Bu tatsız gerçeği nihayet kabullendiğimizdeyse, iyilik ne zaman karşımıza çıksa onu tiksintiyle reddeder, hükmedemeyeceğimiz bir mutluluğu paylaşmaktan uzak durur ve sık sık geçici bir karamsarlığa kapılırız. Sonunda tecrübe ya da tesadüf bizi bu hatamızdan geri döndürür ve üzerimizde keyifli ama kalıcı bir etki yaratabilecek bir amaç sunar bize. İşte o etkiye mutluluk deriz. Mutluluğun zevk diye anılan duygudan farkı, temelinde erdemin yatıyor olmasıdır ve erdem de aklın ürünü olduğundan, istikrarlı bir etki yaratabilecek kapasiteye sahiptir.”