Ama yalnızca birkaç kişi mahkûm olucak ve cezalandırılacak ve onları izleyen kuşak olarak bizler, dehşet, utanç ve suçluluk duyguları içinde susacağız: Olması gereken bu muydu?
Geride kaldı, tıpkı trenle geçerken geride kalan bir kent gibi. Kent hep orada, ardınızda bir yerlerdedir; isterseniz oraya dönebilir, varlığından emin olabilirsiniz. Ama bunu neden yapasanız ki?
Bazen bu donukluğu ve sertliği ona bile acı veriyormuş gibi geliyordu bana. Sanki af dilenmelerimin, pişmanlıklarımın ve yeminlerimin sıcaklığını özlüyormuş gibiydi.
Ama kötü bir düşten uyanmak, insanı rahatlatmaya yetmeyebilir. İnsan ne korkunç bir düş gördüğünü, hatta belki de düşünde korkunç bir hakikatle karşılaştığını ancak uyandığında fark edebilir.
Düşünmenin ve karar almanın eylem üzerinde etkisi olmadığını söylemek istemiyorum. Ama o kendi kaynağından beslenir ve bu başına buyruk haliyle bile benim eylemimdir, tıpkı düşüncemin benim düşüncem, kararımın benim kararım olması gibi.
Daha çok bedeninin içine çekilmiş, bedenini kendi haline ve beyninin emirlerinden etkilenmeyen dingin ritmine bırakmış ve dış dünyayı unutmuş gibi görünüyordu.