Rabia Temel

Bergusi’nin Ayakabısı:Askerî Bot
“Hapishane yönetimi sert muameleden (aylar süren işkenceler) sonuç elde edemeyince bu sefer beni konuşturmak için münafıkça davranarak tatlı dil kullanmaya başladı. İtaat edeceğim umulurken ben, kendilerine bir direnişçi ve savaşçı edasıyla karşılık veriyordum. Kendileriyle konuşurken,pis ve münafıkça yüzlerim bakmak yerine ayakkabıma bakıyordum. Fakat sakın ola ki ayakkabımı normal ayakkabı sanmayın! Eğer böyle yaparsanız çok yanlış yapmış olursunuz. Ayakkabım tam onüç yıldır benimle. Siyonist düşmanla savaşmaya başladığım intifada dan beri aynı ayakkabıyı giyiyorum. Benim ayakkabım sizin ayakkabılarınız gibi parlak değil, yırtık ve tozlu. Fakat üzerinde, kafalarını ezdiğim, çocuk katili siyonist askerlerin kan izlerini taşıyor. Bu yüzden ayakkabıma her baktığımda İzzet, şeref ve gurur duyuyorum. Siyonist soruşturma merkezlerinde geçirdiğim altı ay boyunca ayakkabımı yastık olarak kullanıyordum….”
Sayfa 190Kitabı okudu
Reklam
“…Doğru öfke daima karşı konulmaz bir zorlama hareketi oluşturur. Riskler ne olursa olsun. Ve bu harekete geçmek için zorlama değil, doğru şeyi yapmak için zorlamadır. Biz özgür irademizi kullanarak sırtımızı dönebiliriz ama bunun bedeli özsaygımızı yitirmek olur ve buna dayanmak güçtür.”
Sayfa 370Kitabı okudu
“Bazı gözlemler…”
Son analizde sorunlu ergenlerde gözlemlediğimiz uyuşturucunun da, bedene yapılan işkencenin de, dürtüsel sapık cinselliğin de, şiddetin ve kaygının da temel nedeni, sadece içinde bulunulan katın yatay arayışları değil, aynı zamanda bir üst kata çıkamamanın getirdiği daraldır. Uygun şartlar altında çocuklarda merhamet, muhabbet, şefkat, idealizm, fedakarlık gibi latif duyguların uyanması biz erişkinlere nispetle çok daha kolaydır. Benim tavsiyem size sorun yaşatan çocuklarınızı da alarak ihtiyaç sahiplerine ziyaretlere gidin. Bir süre sonra mucizevi gelişmeler olacak ve bir türlü söz dinlemeyen çocuklarımızdan bu defa siz bir şeyler öğrenmeye başlayacaksınız. Bitip tükenmek bilmeyen maddi istekleri de doyumsuzlukları da azalacak. Yeni bir cep telefonu istediklerinde o cep telefonunun Nijer’de yiyecek bulamayan 100 çocuğu bir ay açlıktan kurtarabileceğini anladıklarında başlarını önlerine eğip kanaat halinin o kelimelere sığmayan bilgeliğini ve kemalini yaşayacaklar.
Sayfa 387Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Alan, isteyen” olmaktan “Veren” olmaya geçiş…
İhtiyaç sahiplerine ulaşmaya çalışarak “ Hayır terapisi “ devreye sokulabilir. “Alan”varoluş konumundan “veren “ varoluş konumuna geçilebilirse faydalı olabilir. Aslında bir yönüyle bütün duygulanım patolojilerinin oldukça benmerkezci birer varoluş tarzı olduğu söylenebilir. Kişi bunu istemli bir şekilde yapmasa da son tahlilde hep “benim depresyonum, benim nevrozum, benim yetersizlik duygularım, öfkem, kaygım, tatmin olmayan isteklerim vs.” söz konusudur. “Hayır terapisi” varoluş tarzımızda 180 dercelik bir dönüş gerçekleştirdiği için bizi özgürleştirmenin yanı sıra, farkına varmadan o, dokuz yüz katlı nefes binasının bir üst katına çıkmamızı sağlayabilir. Duyu ve duygularımız ile beraber latif zekamızda yeni özellikler kazanır. Bu yükselmenin bir adı da “felah/yarıp öteye geçmedir” Bulunduğumuz nefs katında bizi sarıp sarmalayan o görünmez zarları yırtıp daha aydınlık ve ferah olan bir üst kata terfi etmek, Hayy/gerçek hayat alemine adım atmak anlamına gelir”
Sayfa 386Kitabı okudu
“Arayış”
“İnsanlık yolunun önü de aradı da kanla ıslanmış. Dikkat et de kayma! Bu zamanda insan çalanlar, altın çalanlardan daha fazla. Ey insanoğlu! Hazine bulursun ama ömür bulamazsın. Sen uğraş da kendini bul, kendindeki gizli hazineyi araştır. Çünkü bu hazine Sana da kalmaz. Senin elinden de geçer gider. Kendini bul, bul ama dikkatli ol! Kendini çaldırma! Fakat ne yapabilirsin ki bu Hak yolunda çok açıkgöz çok becerikli bir hırsız pusu kurmuş seni bekliyor”. Hz. Mevlana, Divan-ı Kebir’den seçmeler.
Sayfa 281Kitabı okudu
Reklam
Reklam