Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

bali

bali
@bali
Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa o yerde güneş batıyor demektir.
“Hiç kuşkusuz zamanı ne kadar hesaplı kullanırsam kullanayım, birçok kitap kalacak öylece; asla okunamayacak. İşin kötüsü, okumam gerektiği halde okuyamadığım bazı kitapların adlarını ve yazarlarını bile öğrenemeyeceğim. "
Reklam
En büyük acının kendininkinin olduğunu düşünüyorsun. Dünyadan haberi olmayan bütün geri zekalılar gibi.
Kurtulmaya gelmiyoruz bu dünyaya, daha da saplanmak için buradayız. Dibine kadar. Onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce...Mısırlılar uğraşmışlar efendileri kurtulsun diye. Ama nafile. Çaresi yok. Kurtuluşu beklemek yararsız. Gelmez çünkü. Kontenjan dolmuş. Biz daha çok kötülüğün sınırlarını zorluyoruz. Ne kadar iğrenç olabileceğimizi araştırıyoruz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kavgalarımın ve nedensiz şiddetimin bir rüya olma ihtimalini beynimde tutmalıyım. Yoksa gündüz yaşayamam. Kötülüğüm bir rüya olmalı! Acımasızlığım bir rüya olmalı ki, bundan yıllar önce annesine sımsıkı sarılan Kinyas gerçek olsun!..
İstanbul devasa bir şehir! Her yanı hikayeyle kaplı. Gazetelere bakman yeter nasıl kaynadığını görmek için. İnsanlar delirmiş gibi! Ve aralarında çok ilginç hayatlar yaşayanlar var.
Reklam
Unutma ki biz asla cennete giremeyiz. Kafani bedeninden ayırıp ayrı ayrı sokmaya çalışsan da kendini, almazlar seni içeri. Sen, Baudelaire'in bahsettiği kötü tohumsun. Sen, cehennemin üzerine kurulduğu arsanın hissedarı olacak kadar kötüsün. Şeytan bu yüzden göz yumuyor yaptıklarına ve seni hayatta tutmaya çalışıyor, bütün oynadığın ölüm oyunlarına rağmen. Ölüp de onun yerine göz koymaman için!
Ne yapmak istediğini bilmemek kadar acı verici birşey daha yoktur. Ne istediğini bilmemek insana verilmiş en yırtıcı işkence türlerindendir...
Cehaletin yaptıramayacağı hiçbir iş yoktur.
benim düşüşüm en üst noktadan değil hiçbir yerdendi. Hiçbir zaman yükseldiğimi hayal etmediğim için -çünkü buna kanıt olacak herhangi bir şey yaratmamıştım- düşüşüm de bir boşlukta gerçekleşiyordu. Hiçbir yerden hiçbir yere düşüyordum.
Bütün insani tutkular, normal bir insanın başarısını yakalayamamanın ezikliği. Hepsi. Oscar'a layık bir oyunculuk sergiliyordu. Hiçbir şeyi gerçek değildi. Acıyordum aslında Kayra'ya. Başarısızlığına, kaybetmesine üzülüyordum
Reklam
Ve insanoğlunun bu hastalığı o kadar üzücü ki! Sıradanlığını yaldızlı yalanlarla gizlemeye çalışması, iki boyutlu basit ruhunu üç boyutlu bir labirent gibi göstererek pazarlaması o kadar üzüyordu ki beni... Sadece boyun eğdim içimdeki acımasızlığa. Belki, her insanda olan kötülüğe, büyük bir zayıflık örneği olarak ben kapıldım. Belki de, her insanın beyninden kulağına gelen o sesler, aynı insanlar tarafından ellerinin tersiyle itilirken, tarafımdan kucaklanmışlardı. Ve şimdi, beni bulunduğum noktaya getiren bencilliğim yine bir insanı mutsuz ediyordu. Beni yaratana duyduğum acı nefret de bencilliğimdendi. “Ben böyleyim!” demek kadar korkunç bir söz yoktu. Ama ben hep öyle söylemiştim, karşımda yaptıklarımın, düşündüklerimin doğru olmadığını söyleyen ve beni seven insanlara. Ben böyleyim. Değişemeyeceğime inanmak o kadar kolaydı ki! Yokuş aşağı inmek kadar zevklisi yoktur. Hele tırmananlarla, her yükseldikleri birkaç santimde kilolarca ter dökenlerle alay etmek ne kadar da rahatlatırdı ruhumu! Zayıf olduğum için kötüydüm. Tırmanamadığım için normal olmadığımı kabul ettirmeye çalışıyordum. Çünkü tesadüfen keşfetmiştim düşünmeyi. Ve konuşmayı. Dolayısıyla bu yolla birçok insanı, aklımın hasta olduğuna inandırmıştım, benden başarılar beklememeleri için. Ama dünyanın en sıradan insanı kadar normaldim aslında. Yalan söylüyordum herkese. Hepsi bu
Hepimizin her şeye geç kaldığını anlatmaya gerek var mı karşımdaki çocuğa?
Hepimizin her şeye geç kaldığını anlatmaya gerek var mı karşımdaki çocuğa?
Hepimiz hapistik aslında, dünyada. Hepimiz de bir yerlere kapanmıştık, isteyerek. Farkımız var mıydı, uygar dünyanın mozaşist delilerinden? Kendilerine birilerinin zarar vermesinin, aşağılayıcı sözler söylemesinin hayalini kuranlardan farkımız var mıydı?.
Sütün bütün pislikleri temizlediğine inanırdım çocukken. Her gizli gizli içtiğim sigara ve içkiden sonra süt içerdim. Annemin beni tanıyabilmesi için ağzımın süt kokmasını isterdim. Eğer benim yüzümden ailemin bir ferdine herhangi bir fiziksel rahatsızlık geldiyse, kendimi bunu öğrendiğim anda öldüreceğime karar verdim. Tek istediğim unutmaktı. Yaptıklarımı, geçmişi, her şeyi. Sevebileceğimi hissediyordum, insanları. Normal bir insan gibi çalışıp para kazanabileceğimi... Sonra umutsuzluk birden gözyaşına dönüşüyordu. Birkaç damla döküyordum, cama sıçrayan. Hayır, diyordum. Hiçbirini bulamayacaksın. Babanı ölmüş, anneni delirmiş, kız kardeşiniyse kaybolmuş bulacaksın, diyordum kendime. Değişemeyeceksin. Her gece birileri uyurken, sen gözlerin açık kâbuslar göreceksin. Öldürdüğün insanların yalvarışlarını, nefeslerinin kesilmesini duyacaksın, diyordum. Ve bu ihtimal, küçümsenmeyecek kadar kalabalık geliyordu üzerime. Gömleğimi çıkarmaya korkuyordum, dövmelerimi göreceğim için. Annem görse kaç saat ağlar diye hesaplamaya çalışıyordum. Süt işe yaramamıştı. Rakı kadar kirletmişti boğazımı ve aklımı...
86 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.