Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Berfin.

Yirmi Sekiz
İlk dalandım karanlığa, kınım ışıksız Bütün koyunları benim bacağımdan astılar Yirmi yedi yerinden yağmalandı şehrim Beni bir uçurumun nüfusuna yazdılar
Sayfa 28 - Yirmi Sekiz şiiri
Reklam
"...Yaşasın Sonya! Nasıl bir maden bulmuşlar! Tadını çıkarıyorlar! Evet, tadını çıkarıyorlar! Ağlamışlar ve alışmışlar. Alçak insanoğlu her şeye alışır!" Düşüncelere daldı. "Peki ya yanılıyorsam," diye bağırdı birden, bir an düşündükten sonra. "Ya insan gerçekten alçak değilse, yani genel olarak insanoğlu, tüm insanlık... bütün hepsi önyargıysa, kuruntuysa, engel yok, her şey olması gerektiği gibi."
Sayfa 36
Ona, diremekle yanıldığını söyleyecektim; bu son nokta o kadar da önemli değildi. Fakat sözümü kesti, karşımda dimdik durarak ve beni yüreklendirerek, Tanrı'ya inanıp inanmadığımı sordu. Hayır, dedim. Hoşnutsuzluk içinde yerine oturdu. Bunun mümkün olmadığını her insanın, hatta ondan yüz çevirenlerin bile Tanrı'ya inandığını söyledi bana. O böyle inanıyordu, bundan bir an bile şüphe etse hayatının anlamı kalmayacaktı. "Hayatımın anlamı kalmasın ister misiniz?" diye sordu. Bana göre hava hoştu, bunu ona söyledim. Ama o, masanın gerisinden, üzerinde İsa heykelciği bulunan gümüş haçı yine burnumun dibine uzatarak deli gibi bağırdı: "Ben Hıristiyanım. Senin günahların için O'ndan şefaat diliyorum. O'nun senin için ıstırap çekmiş olduğuna nasıl olur da inanmazsın?" Benimle senlibenli konuşmaya başladığını fark ettim, ama sabrım da tükenmişti artık. Sıcak gittikçe artıyordu. Ben yarım yamalak dinlediğim bir adamı başımdan savmak istedim mi, ona hak veriyormuş gibi yaparım, bu sefer de öyle yaptım. Onun muzaffer bir tavır takındığını hayretle gördüm, "Gördün mü, gördün mü?" diyordu. "Tanrı'ya inanıyorsun ve kendini O'na emanet edeceksin değil mi?" Tabii ben bir kere daha, hayır, dedim. O da koltuğa çöküverdi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Birdenbire ayağa kalktı, geniş adımlarla odasının öbür ucuna doğru ilerledi, bir dosya dolabının çekmecesini açtı. İçinden gümüş bir haç çıkardı ve bana doğru gelirken haçı havaya kaldırdı. Tamamen değişmiş, adeta titrek bir sesle, "Bu nedir, biliyor musunuz?" diye bağırdı. Ben, "Biliyorum tabii," dedim. O zaman çok çabuk ve hararetle, Tanrı'ya inandığını söyledi; Tanrı'nın affetmeyeceği hiçbir günahkar olmadığına, ama bunun için insanın pişmanlık duyması, ruhu boş ve her şeyi kabule hazır bir çocuk haline gelmesi gerektiğine inanıyordu.
"Ne diye, ne diye yerde yatan bir adama ateş ettiniz?" diye sordu. O zaman ne cevap vereceğimi bilemedim.