Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kemal Tahir yalnızca çarpık ya da yüzeysel olan Batılılaşma'ya karşı değil neredeyse tüm Batılılaşma'ya karşıdır. Gösterdiği tepkinin çağdaş Batı uygarlığına düşmanlık haline dönüşmesi, Osmanlılığın idealize edilmesiyle el ele gider. Bugün en insancıl rejim sosyalizmdir Kemal Tahir'e sorarsanız; ama Türkiye'nin özelliğini göz önünde tutmak koşuluyla. Bunun da ne olduğunu pek açıklamamıştır.
Sayfa 174 - İletişim Yayınları, 7. Baskı, 2001, İstanbulKitabı okudu
Abdülmecit de sağlam içermiş ama ? Oğlancılık da vardı Osmanlı da reis
Erdoğan dedi ki: "Çağdaşlaşmayı; alkol kullanmakla, zararlı alışkanlıkları teşvik etmekle, tek tip bir hayat tarzına sahip ol­ makla özdeş hale getirenler var. Tek parti döneminin jakoben­leri, Batılılaşma ve modernleşme adına alkol kullanımını teşvik etmişlerdir. Tarih kitaplarını karıştırdığınızda, Atatürk Orman Çiftliği'nde ellerine bira şişeleri tutuşturulmuş çocuk fotoğraf­ları görürsünüz."
Reklam
302 syf.
·
Puan vermedi
Okumaktan zevk aldıran yazar.. Peyami Safa okuyucuları bilir kii, kitapları seni içine çeker heyecan ve merakla okutur. Genelde kitaplarında batılılaşma, toplum sorunları ve insanın iç dünyasının ele alır bunların da büyük bir incelik ve dokunuşla yapar.Okurken sanki o andaymış gibi hissederiz.Şimsekte onlardan biri oldu. Bir ihanet kitabı... Müfid..bu kadar aciz olmaya gerek var mıydı gerçekten? Pervin ve Sacit onların sonu ne olacak diye merakla okudum. Vee Şimşek aslında çoktan belli olan bir gerçeği acı bir şekilde açığa çıkardı.Yormayan akıcı bir olay örgüsü vardı.
Şimşek
ŞimşekPeyami Safa · Ötüken Yayınları · 20221,745 okunma
Batılılaşma Batı'nın kurum ve kurallarını alarak gerçekleştirilebilirdi.
Kuyucaklı Yusuf'un önemi yalnızca başarılı bir roman olmasından ileri gelmez, öncü bir yapıt olması da ona tarihsel açıdan bir önem kazandırır. Çünkü bu yapıt daha önceki Türk romanından iki bakımdan ayrılır ve yeni bir yol açar. Bir kere Sabahattin Ali'nin Türkiye sorunsalına bakışı farklıdır. Tanzimat'tan 1950'lere kadarki Türk romanının ana sorunsalını Batılılaşma oluşturuyordu. Yazarlarımız toplumsal yapının kendine yönelmiyor, mevcut düzeni sorgulamıyorlardı. Toplumsal yapıyı, ezilen halk ya da köylü sınıfının durumunu ele alan romanlar gerçi 1950'lerden sonra görülür, ama bunların ilk örneği 1937'de yayımlanan Kuyucaklı Yusuf'tur. Ayrıca, romana Anadolu'yu da bu sorunsalla birlikte getirmiş olması Kuyucaklı Yusuf'u başka bir yönden daha öncü yapar. Bilindiği gibi Sabahattin Ali'den önce, İstanbul sınırlarını aşarak Anadolu'ya eğilmiş, H. E. Adıvar, Y. K. Karaosmanoğlu, R. N. Güntekin gibi yazarlar vardı, ama Vurun Kahpeye, Yaban, Yeşil Gece gibi romanların sorunsalı Batılılaşmanın bir uzantısıdır, çünkü ideolojik bakımdan gerici-ilerici, yobaz- aydın çatışması üzerine kurulmuşlardır. Kuyucaklı Yusuf'ta ise böyle bir sorun yok. Sabahattin Ali'nin gördüğü çatışma toplumsal yapıdan kaynaklanır; bir yanda bürokrasi ve eşraf vardır bir yanda da ezilen halk.
Sayfa 21 - İletişim Yayınları, 7. Baskı, 2001, İstanbulKitabı okudu
Yazarın gözüyle Cumhuriyetin ilk yarım yüzyılının panoraması
(sf 11-14 arasındaki bölümden derlenmiştir) Kurtuluş Savaşı sırasında daha çok taktik nedenlerle benimsenmiş olan "halkçılık" değişen koşullar altında eski anlamını yitirmeye mahkumdu. Artık ne egemenliğin halkta olması söz konusuydu , ne alınan ekonomik kararlarda halkın gözetildiği söylenebilirdi, ne de gerçekten halkın yararına
Sayfa 11 - İletişim Yayınları, 7. Baskı, 2001, İstanbulKitabı okudu
Reklam
Tanzimat'ta Batılılaşma hareketinin bir parçası olarak başlayan Türk romanının ana sorunsalı 1950'lere kadar Batılılaşma olmuştur. Bu kitapta "İkinci Dönem" diye adlandıracağımız yılların romanında ise toplumsal yapıdan kaynaklanan haksız düzen sorunlarının ağır bastığı görülür.
Sayfa 7 - İletişim Yayınları, 7. Baskı, 2001, İstanbulKitabı okudu
Osmanlı lmparatorluğu'nun gerilemesini durdurmak için bir çare olarak görülen Batılılaşma hareketi, özellikle Tanzimat'ın programsızlığı, bilgisizliği yanı sıra gittikçe hızlanan ekonomik çöküntü yüzünden, bir kültür ve uygarlık buhranıyla sonuçlandı. Hayatımız ikiye bölündü. Batı'nın sanatı, ev eşyası, eğlence tarzları, muaşereti bizimkilerin yanı başında yer aldı. Yönetici sınıfın aldığı kararlarla girişilen bu Batılılaşma hareketi 1923'den sonra daha da hızlandı ve 'eski' ile bağlarımızı kestik; kendimize özgü yaşayış biçimlerimizi (Tanpınar'ın deyişi ile hayat şekillerimizi) yitirdik; yönetici sınıfın uygun gördüğü yabancı şekiller aldık, ama tam anlamıyla Batı uygarlığına da geçemedik. Oysa "tabii şekilde ihtilal, halkın veya hayatın, devleti geride bırakması ile olur. Bizde ise hayat ve halk, yani asıl kütle, devlete yetişmek mecburiyetinde. Hatta çok defa münevver ve devlet adamı bile . . . Düşüncenin hazırlanmış yolunda yürümek! En aşağı 1839'dan beri bu böyle" (s. 312) .
Sayfa 284 - İletişim Yayınları, 10. Baskı, 2001, İstanbulKitabı okudu
Batılılaşma Türk romanının ana sorunsalını oluşturmakla kalmaz , aynı zamanda onun işlevini, kuruluşunu ve tiplerini de önemli ölçüde belirler.
Sayfa 24 - İletişim Yayınları, 10. Baskı, 2001, İstanbulKitabı okudu
... Yeni Osmanlıları izleyen Jön Türklerin ve lttihadı Terakki'nin ideolojisinde, dinsel öğe, imparatorluğu kurtarma önerilerinde eski yerini yitirmiştir. Türkiye gibi yüzyıllar boyu İslam ideolojisinin egemen olduğu bir ülkede bu ideolojiden uzaklaşmak, toplumun hayatında yerleşmiş değerlerden, geleneklerden, yaşayış biçimlerinden uzaklaşmak demektir. Yöneten ve yönetilen sınıflar arasında Batılılaşma hareketinden önceki kopukluk, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, temelde yatan lslam ideolojisinin ve bunun günlük yaşamdaki pratiğinin bütünleştirici rolü dolayısıyla önemli ölçüde kapatılabiliyordu da. Oysa Batılılaşma, temelde yatan bu ideolojik bütünlüğü bozmak, pratiğine yansıyan cemaat (toplum) hayatını sarsmak suretiyle, toplumun üst ve alt tabakaları arasındaki kopukluğu daha da derinleştirdi diyebiliriz. Bu, işin bir yönü. Çünkü Batılılaşmanın yaygınlaşmasına karşın üst tabakaları da ne tüm Batılı ne tüm Osmanlı idi. Aydınların siyasal ve felsefi görüşleri ne olursa olsun, genelde iki uygarlık arasındaki bir bocalama söz konusuydu... ...... Aydın sınıfın kendi bu değerler arasında bir denge bulmada bocalar hale gelmişti; ne tam olarak Batı değerlerini kabul edebiliyor ne de eski değerlerle yetinebiliyordu. Birinci Dünya Savaşı, Mütareke, Kurtuluş Savaşı ve onu izleyen Atatürk devrimleri Türkiye'de Batılılaşma karşısındaki tutumu daha da karmaşık bir düzeye çıkarmış ve sürekli olarak gündemde tutmuştur.
Sayfa 20 - İletişim Yayınları, 10. Baskı, 2001, İstanbulKitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.