Sen benim ne haddime. Çok aynı gibi gözükürüz ama bambaşkayızdır bir yandan. Saflığı kirleten düşünceler öncülüğünde filozof olmuşuzdur birbirimizin hakkında. Olamadık ağaç güzelim. Olabileceğimize inandığım ben mi kabahatli yoksa bir başkası mı? Kabahat nedir ki, kimindir ki? Doğru muyuzdur biz sence? Yaptığımızın ne olduğu çok açık aslında. Dostluk maçı olmadığı kesin olan o maçta hakemsiz oynuyoruz. Profesyonel olmak zorunda mıydık? Maçsız da spor yapamaz mı insan? Ayrıca sen de bilirsin başlamadan önceydi güzel olan her şey, değil mi? Düdük çaldığı gibi taraftar sahaya indi. Yazık oldu kısacası. Yan yana olmak yerine karşı karşıya gelmek miydi kader? Sorar dururum ama cevabı alamayacağımı bildiğim o gecenin baş rolü olan yıldızlara atarım suçu bir anda. Anlarım hatamı, onlardır geceyi gece yapan ve tek anlamın anda saklı olduğunu anlatan. Maça döndük. Sürekli sürekli karşılaştık. Fikstürde sadece ikimiz varız. Önemli olan şey nasıl oynadığımız değil attığımız goller gibi. Herkesin kendi scoreboardu var. İnanılır gibi değil. Neresinde ki mantık? Maç mıdır hayatın kendisi; hırsla, arzuyla bir kupa alma hedefiyle oynanan, yoksa kıyaslanamaz kutsallıkta olan şey midir? Neden hayata köstek oluyoruz neden? Nedir ki bu kaos sevdası? Sadece birkaç gün şehir ışıklarından arınmış bir köye gittiğinde anlarsın kaosun sen olduğunu. İnsandır kaos, bu böyledir. Peki ya yaşam… Sanmıyorum güzelim, olacak iş değilsin. Körsün sen güzelim, haddin olamam ben senin.