Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
10/10 puan verdi
MEAL HAKKINDA DAHA FAZLA BİLGİ ALMAK İSTEYENLERE Takdim Hakīkatler ve hikmetler menbaı olan Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân ni‘metini, bizlere ihsân eden ve bizi Kur’ân hizmeti ile şerefyâb eden Mütekellim-i Ezelî, Rabbimiz, Hâlıkımız, Cenâb-ı Vâhibü’l Atâyâ Hazretlerine, nâzil oluşundan kıyâmete kadar okunacak ve yazılacak olan Kur’ân kelimelerinden ve
Osmanlıca Mealli Kur'an-ı Kerim
Osmanlıca Mealli Kur'an-ı KerimHeyet · Hayrat Neşriyat · 201521 okunma
Gökler ve Çeşitli Cinslerin yaratılışı
Rivayete göre; Allah'ın (C.C.) ilk yarattığı varlık «cevher» dir. Allah (C.C.) cevhere heybet nazarı ile bakınca Allah (C.C.) Korkusu ile eridi ve titredi, arkasından su oldu. Sonra Allah (C.C.) suya rahmet nazarı ile bakınca yarısı dondu. Allah (C.C.) bu donmuş sudan «Arş»ı yarattı. Arş da sarsılmaya baslayınca Allah (C.C.) üzerine «Lâ ilâhe
Çelik yayıneviKitabı okudu
Reklam
Allah’ı sevmek, Habibullaha (asm) uymakla olur
Beşinci Nükte “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” [Âl-i İmran Sûresi: 31] âyet-i azîmesi, ittiba-ı sünnet ne kadar mühim ve lâzım olduğunu pek kat’î bir surette ilân ediyor. Evet, şu ayet-i kerîme, kıyasat-ı mantıkıye içinde kıyas-ı istisnaî kısmının en kuvvetli ve kat’î bir kıyasıdır. Şöyle ki: Nasıl
Beşinci Nükte
Sen, eğer nefs ve şeytanı dinlersen, esfel-i sâfilîne düşersin. Eğer Hak ve Kur'an'ı dinlersen âlâ-yı illiyyîne çıkar kâinatın bir güzel takvimi olursun.
Sayfa 105 - Zehra Yayıncılık
Beşinci Nükte: İnsan fıtraten gayet zaîftir. Halbuki her şey ona ilişir, onu müteessir ve müteellim eder. Hem gayet âcizdir. Halbuki belaları ve düşmanları pek çoktur. Hem gayet fakirdir. Halbuki ihtiyacatı pek ziyadedir. Hem tenbel ve iktidarsızdır. Halbuki hayatın tekâlifi gayet ağırdır. Hem insaniyet onu kâinatla alâkadar etmiştir. Halbuki sevdiği, ünsiyet ettiği şeylerin zeval ve firakı, mütemadiyen onu incitiyor. Hem akıl ona yüksek maksadlar ve bâki meyveler gösteriyor. Halbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı kısadır. İşte bu vaziyette bir ruh, fecir zamanında bir Kadîr-i Zülcelal'in, bir Rahîm-i Zülcemal'in dergâhına niyaz ile namaz ile müracaat edip arzuhal etmek, tevfik ve meded istemek ne kadar elzem ve peşindeki gündüz âleminde başına gelecek, beline yüklenecek işleri, vazifeleri tahammül için ne kadar lüzumlu bir nokta-i istinad olduğu bedaheten anlaşılır.
Beşinci Nükte
"... zevalden münezzeh, kusurdan müberra Rabb-i A'lasını tasdik etmek..."
Reklam
BEŞİNCİ NÜKTE: İnsan, fıtraten gayet zaîfdir. Halbuki herşey ona ilişir, onu müteessir ve müteellim eder. Hem, gayet âcizdir. Halbuki belâları ve düşmanları pek çoktur. Hem, gayet fakirdir. Halbuki ihtiyâcâtı pek ziyadedir. Hem, tenbel ve iktidarsızdır. Halbuki hayatın tekâlifi gayet ağırdır. Hem, insâniyet onu kâinâtla alâkadâr etmiştir. Halbuki sevdiği, ünsiyet ettiği şeylerin zeval ve firakı, mütemadiyen onu incitiyor. Hem, akıl ona yüksek maksadlar ve bâki meyveler gösteriyor. Halbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı kısadır. İşte bu vaziyette bir ruh, fecir zamanında bir Kadîr-i Zülcelâl'in, bir Rahîm-i Zülcemâl'in dergâhına niyaz ile, namaz ile mürâcaat edip arz-ı hâl etmek, tevfik ve medet istemek, ne kadar elzem ve peşindeki gündüz âleminde başına gelecek, beline yüklenecek işleri, vazifeleri tahammül için ne kadar lüzumlu bir nokta-i istinâd olduğu bedâheten anlaşılır.
Beşinci Nükte
"İnsan, fıtraten gayet zayıftır. Halbuki her şey ona ilişir, onu üzer ve ona elem verir. Hem, gayet acizdir. Halbuki belaları ve düşmanları çoktur. Hem, gayet fakirdir. Halbuki ihtiyaçları pek ziyadedir. Hem, tembel ve iktidarsızdır. Halbuki hayatın yükleri ve mükellefiyetleri gayet ağırdır. Hem, insaniyet onu kainatla alakadar etmiştir. Halbuki sevdiği, dostluk kurup alıştığı şeylerin ölüm ve ayrılığı devamlı şekilde onu incitiyor. Hem, akıl ona yüksek maksatlar ve daimi, ölümsüz meyveler gösteriyor. Halbuki eli kısa, iktidarı kısa, sabrı kısadır. İşte bu vaziyette bir ruh, fecir(sabah) zamanında bir Kadir-i Zülcelal'in, bir Rahim-i Zülcemal'in dergahına niyaz ile, namaz ile müracaat edip arz-ı hal etmek, muvaffakıyet ve medet istemek, ne kadar elzem ve peşindeki gündüz aleminde başına gelecek, beline yüklenecek işleri, vazifeleri yüklenmek için ne kadar lüzumlu bir dayanma noktası olduğu açıkça anlaşılır."
Beşinci Nükte -devamı-
"Ve zuhr(öğle) zamanında -ki o zaman- gündüzün kemali ve günlük işlerin olgunluğa erişme vaktini ve meşguliyetlerin sıkıştırmasından muvakkat bir istirahat zamanı ve fani dünyanın geçici ve ağır işlerinin verdiği gaflet ve sersemlikten, ruhun teneffüse ihtiyaç vakti ve ilahi ihsan ve ikramların ortaya çıktığı bir andır. Ruh-u beşer o tazyikten kurtulup, o gafletten sıyrılıp, o manasız ve bekasız şeylerden çıkıp Kayyum-u Baki(varlıkların hayatı ve devamı kendi iradesindeki Ebedi Zat) olan Mün'im-i Hakiki'nin(nimetlerin asıl sahibi Allah'ın) dergahına gidip el bağlayarak, yekun nimetlerine şükür ve hamd edip ve yardım dilemek; ve celal ve azametine karşı ruku ile aczini izhar etmek; ve daimi kemaline ve benzersiz güzelliğine karşı secde edip hayret ve muhabbet ve alçak gönüllüğünü ilan etmek demek olan zuhr(öğle) namazını kılmak; ne kadar güzel, ne kadar hoş, ne kadar lazım ve münasip olduğunu anlamayan insan, insan değil..."
Beşinci Nükte -devamı2-
"Asr(ikindi) vaktinde -ki o vakit- hem güz hüzünlü mevsimini ve hüzünlü ihtiyarlık halini ve kederlendiren ahirzaman mevsimini andırır ve hatırlatır. Hem günlük işlerin neticelenmesi zamanı; hem o günde mahzar olduğu sıhhat ve selamet ve hayırlı hizmet gibi ilahi nimetlerin bir büyük yekun teşkil ettiği zamanı; hem o koca Güneş'in batmaya meyletmesi işaretiyle, insan bir misafir memur ve her şeyin geçici, kararsız olduğunu ilan etmek zamanıdır. Şimdi, ebediyeti isteyen ve ebed için yaratılan ve ihsana karşı fevkalade muhabbet besleyen ve ayrılıktan elem duyan ruh-u insan; kalkıp abdest alıp, şu asr(ikindi) vaktinde, ikindi namazını kılmak için Kadim-i Baki(başlangıcı olmayan, hep var olan, ölümsüz daimi Zat) ve Kayyum-u Sermedi'nin(varlıkların hayatı ve devamı kendi iradesinde olan ebedi Zat'ın) herkesin muhtaç olduğu huzuruna niyaz ederek, zevalsiz ve nihayetsiz nimetlerinin iltifatına sığınıp, hesapsız nimetlerine karşı şükür ve hamd ederek , eşsiz terbiye ve iradesinin yüceliğine karşı küçüklüğünü, kıymetsizliğini kabul ederek rukuya gidip, ebediyen, ibadete ve itaat edilmeye ancak Kendisinin layık olmasına karşı mütevazi bir şekilde secde ederek; hakiki bir kalp tesellisi, bir rahat-ı ruh bulup, yüce huzurunda el pençe divan durmak demek olan asr(ikindi) namazını kılmak; ne kadar ulvi bir vazife, ne kadar münasip bir hizmet, ne kadar yerinde bir yaratılıştan gelen borcu eda etmek olduğunu insan olan anlar."
Reklam
Beşinci Nükte -devamı3-
"Mağrip(akşam) vaktinde -ki o zaman- hem kışın başlamasında ve yaz ve güz aleminin nazenin ve güzel mahlukatın hazin vedası içinde batmasının zamanını andırır. Hem, insanın vefatıyla bütün sevdiklerinden acı veren ayrılıkla ayrılıp, kabre girmek zamanını hatırlatır.(...) İşte akşam namazı için böyle bir vakitte fıtraten bir Celal-i Baki'ye(bitmeyen, daimi güzellik sahibi Zat'a) şevkli bir ayna olan ruh-u beşer, şu büyük işleri yapan ve bu kocaman alemleri çeviren, değiştiren Kadim-i Lemyezel(başlangıcı olmayan,ölümsüz Zat) ve Baki-i Layezal'in(ebedi, daimi Zat'ın) yüce hakimiyetine yüzünü çeviri , bu fanilerin üstünde 'Allahu Ekber' deyip, onlardan ellerini çekip, Mevla'nın hizmeti için el bağlayıp, Daim-i Baki'nin(varlığı ebedi olan Zat'ın) huzurunda kıyam edip 'Elhamdülillah' demekle, (...) yok olmaktan uzak; kusurdan müberra(beri olan) Yüce Rabbisinin her türlü eksiklikten uzak olduğunu haykırmak... Hem Cenab- Hakk'ın idare ve hakimiyetini herkese bildiren, duyuran, gösteren rehberi Cenab-ı Hakk'ın hoşnut olduğu şeylerin tebliğ edicisi ve kainat kitabının ayetlerinin tercümanı olan Muhammed-i Arabi(aleyhissalatü vesselam)ın peygamberliğine şehadet etmek demek olan mağrip(akşam) namazını kılmak; ne kadar latif, nazif bir vazife, ne kadar aziz, leziz bir hizmet, ne kadar hoş ve güzel bir ubidiyet, ne kadar ciddi bir hakikat ve bu fani misafirhanede bakiyane bir sohbet ve daimane bir saadet olduğunu anlamayan adam, nasıl adam olabilir!.."
Beşinci Nükte -devamı4-
" İşa(yatsı) vaktinde -ki o vakit- gündüzün ufukta kalmış eserleri dahi kaybolup gece alemi, kainatı kaplar. 'Gece ile gündüzü birbirine çeviren,dönüştüren,sürelerini uzatıp kısaltan' Kadir-i Zülcelal'in(celal ve haşmet sahibi, her şeye gücü yeten Allah'ın), o beyaz sayfayı bu siyah sayfaya çevirmesindeki ilahi icraat ve tasarrufuyla, yazın ziynetli,süslü,yeşil sayfasını kışın soğuk, beyaz sayfasına çevirmesindeki 'Güneş'i ve Ay'ı hizmet etmeleri için sizin emrinize veren.' olanHakim-i Zülkemal'in( her işi yerli yerince yapan Yüce Allah'ın) ilahi icraatlarını hatırlatır..."
81 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.