Hiç amok koşucusunu duymuş muydunuz?
Ben bu kitapta öğrendim. Amok, malezya, endonezya gibi yerlerde görülen ilginç bir hastalık. Bir insanı deli bir köpeğe çeviren, onu cani bir manyağa dönüştüren bir durumdur. Tuhaf ve korkunç bir akıl bozukluğu. Kitaba göre bu hastalığın nedeni kısmen iklimden, bunaltıcı, nemli, boğucu en sonunda insanların akıl sağlığını kaybetmesine neden olan havadan olabilir. Ve amok hikayesindeki doktorun durumu da kısmen olan bu kötü iklimden ve bunaltıcı yalnızlıktan dolayı hazin bir sonla bitiyor. Garip olan şey bir insanın birilerine deli gibi yardım etmek istemesi ve bir mıknatıs gibi o insana doğru çekilmesi. Hikayeyi özet geçmeyeceğim çünkü direk okumanızı istiyorum. Zweig yine farkını konuşturmuş...
Bir Çöküşün Hikayesi. Fransa'yı yöneten Madam de Prie'nin saraydan sürülmesi, fakat gururuna yediremediği bu sürgün olayını bir tatilmiş gibi kendini Paris'te avutması... Gösterişe, ilgiye, şaşaya ve güce düşkün olan Madam de Prie, bu denli gözden düşmeyi yediremez ve kendini avutmak için türlü türlü şeyler yapar fakat yaptığı şeylerle istediğine ne yazık ki kavuşamıyor. Kendi elleriyle hazırladığı ölümü değil Paris'te Fransa'da bile yankı bulmuyor. Arzuladığı o ün, ölümüyle yakalayabileceğini sandığı o ölümsüzlük ismiyle birlikte yok oldu; hikayesi toz ve önemsiz olayların küllerinin altına gömüldü.
Şiddete karşıyım o yüzden şiddetle tavsiye etmeyeceğim ama bir Stefan Zweig okumak sizi her zaman farklı kılacaktır :)