"Aklımda çay demlemek vardı ama demleyeceğim çayı karşımda oturan çıraklığımın beğenmeme ihtimalinden korkuyordum. Çıraklığım karşısında kalfalığımın çayına güvenmiyordum. Belki şimdi burada ustalığım olsa, onun demleyeceği çayı her ikimiz de beğenirdik. Ama ustalığımın burada olmasından da korkuyordum; daha doğrusu, ustalığımın demleyeceği çayı çıraklığımın beğenmesinden ve devamında ustalığımla çıraklığım arasında doğacak şefkatten pay alamamaktan, ayrı düşmekten korkuyordum.."
.
Ben nasıl bir hayat yaşadım? Ben, Allah'ın manav kullarından Hacı Resul, boşalan sebze meyve kasalarını kışın kapının önüne koyduğum teneke kutudan bozma mangalda yakarak yaşadım. Kendi çayımı demleyerek, domatesleri tartarak, limonları sayarak yaşadım. Bir hayatı kendi taziyemde ölüm acımı kendime unutturmak için kendimi oyalayarak, içimdeki yarayı elimdeki bıçakla oyarak, üstüne bir de o yarayı yutarak yaşadım. Bunun hesabı -elbette defnimden ve terkinimden sonra- benden sorulacaktır.
Aklımda çay demlemek vardı ama demleyeceğim çayı karşımda oturan çıraklığımın beğenmeme ihtimalinden korkuyordum. Çıraklığım karşısında kalfalığımın çayına güvenmiyordum. Belki şimdi burada ustalığım olsa, onun demleyeceği çayı her ikimiz de beğenirdik. Ama ustalığımın burada olmasından da korkuyordum; daha doğrusu, ustalığımın demleyeceği çayı çıraklığımın beğenmesinden ve devamında ustalığımla çıraklığım arasında doğacak şefkatten pay alamamaktan, ayrı düşmekten korkuyordum.
Kirleri döküldükten sonra insanlar eksilirler, yeni kirlerle kendilerini tamamlasalar dahi eski kendileri olamazlar artık, yeni bir kir yeni bir insan yaratır.
Berberin gidişiyle dükkân büsbütün sessizliğe gömülmüştü.
Saatlerdir caddeden akan gürültü bile kesilmişti sanki, hareket halindeki otomobillerin hepsi durmuş, işyerleri kapanmış, insanlar parmak uçlarına basa basa sessizce yürüyüp bir yerlere gitmiş ve ben ölü bir kentin ortasında, koltukta uyuyan adamla yapayalnız kalmıştım.
Bir ara,