Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Berberin gidişiyle dükkân büsbütün sessizliğe gömülmüştü. Saatlerdir caddeden akan gürültü bile kesilmişti sanki, hareket halindeki otomobillerin hepsi durmuş, işyerleri kapanmış, insanlar parmak uçlarına basa basa sessizce yürüyüp bir yerlere gitmiş ve ben ölü bir kentin ortasında, koltukta uyuyan adamla yapayalnız kalmıştım. Bir ara,
Everest Yayınları
Kirleri döküldükten sonra insanlar eksilirler, yeni kirlerle kendilerini tamamlasalar dahi eski kendileri olamazlar artık, yeni bir kir yeni bir insan yaratır.
Sayfa 17 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Sokak, defin ve terkinden sonra herkesin kendi ölümüne ilerlemek için hızlıca terk ettiği bir taze mezar başı kadar sessizdi.
Aklımda çay demlemek vardı ama demleyeceğim çayı karşımda oturan çıraklığımın beğenmeme ihtimalinden korkuyordum. Çıraklığım karşısında kalfalığımın çayına güvenmiyordum. Belki şimdi burada ustalığım olsa, onun demleyeceği çayı her ikimiz de beğenirdik. Ama ustalığımın burada olmasından da korkuyordum; daha doğrusu, ustalığımın demleyeceği çayı çıraklığımın beğenmesinden ve devamında ustalığımla çıraklığım arasında doğacak şefkatten pay alamamaktan, ayrı düşmekten korkuyordum.
Ben nasıl bir hayat yaşadım? Ben, Allah'ın manav kullarından Hacı Resul, boşalan sebze meyve kasalarını kışın kapının önüne koyduğum teneke kutudan bozma mangalda yakarak yaşadım. Kendi çayımı demleyerek, domatesleri tartarak, limonları sayarak yaşadım. Bir hayatı kendi taziyemde ölüm acımı kendime unutturmak için kendimi oyalayarak, içimdeki yarayı elimdeki bıçakla oyarak, üstüne bir de o yarayı yutarak yaşadım. Bunun hesabı -elbette defnimden ve terkinimden sonra- benden sorulacaktır.
"Aklımda çay demlemek vardı ama demleyeceğim çayı karşımda oturan çıraklığımın beğenmeme ihtimalinden korkuyordum. Çıraklığım karşısında kalfalığımın çayına güvenmiyordum. Belki şimdi burada ustalığım olsa, onun demleyeceği çayı her ikimiz de beğenirdik. Ama ustalığımın burada olmasından da korkuyordum; daha doğrusu, ustalığımın demleyeceği çayı çıraklığımın beğenmesinden ve devamında ustalığımla çıraklığım arasında doğacak şefkatten pay alamamaktan, ayrı düşmekten korkuyordum.." .
Reklam
“Arada sönen cılız bir sokak lambası ışığının aydınlattığı dünya, durmadan yağan karın altında usul usul yitmekteydi.”
Sayfa 9
“Sokak lambasının altında durdum bir süre, karanlık sokağın içine doğru baktım. Kar ve karanlık sokağın iki ucunda birikiyor, biriktikçe yükseliyor, yükseliyordu; dibinde benim olduğum bir çukura dönüşüyordu dünya. Sokak lambasının yere doğru genişleyen ışığı söndükçe duran kar, lambanın her yanışında, biraz daha hızlanarak, yeniden yağmaya başlıyordu.”
Sayfa 10
“Camekânın hemen önündeki masada oturmuş bir başkası, eli yanağında, dalgın dalgın kahvehanenin camekândaki yansımadan ziyade dışarıdaki karanlığı izliyor, arada dalgınlığı geçip gerçeğe yaklaştıkça görüntüler karışıyor, camekânın hangi tarafında olduğunu unutup dışarıdaki karanlıktan içeriyi mi, içerideki karanlıktan dışarıyı mı izlediğini kendisi de ayırt edemez oluyordu. Sonra tekrar dalgınlaştıkça görüntüler belirginleşiyor, içeriyle dışarının karanlıklarının birbirlerindeki yansımalarını izlemeye devam ediyordu.”
Sayfa 27
“(..) yalnızlığını vücudunun devamıymış gibi, bir uzvuymuş gibi ustalıkla kullanmaya başlıyor.”
Sayfa 29
Reklam
*yol
“Otobüsümüz sigara dumanı, hikâye fısıltıları, kesif uyku kokusu, belli belirsiz insan gölgeleri taşıyordu. Kaç saattir yolda olduğumuzu, daha kaç saat yolda olacağımızı unuttuğumuz, umursamadığımız bir zamandı. Hatırlamak ya da umursamak çaresiz kalıyordu; boşlukta yol alır gibiydik, ilerleyip ilerlemediğimizi bile bilmiyorduk.”
Sayfa 32
“Gittikçe zayıflamasından, hükmünün düşmesinden midir, bilinmez; ışık, hiçbir eşyanın aklına gelmiyordu aslında. Kahvehaneyi dolduran eşya, gelişigüzel serpiştirilmiş üç beş masa yani, sandalyeler, karşılıklı duvarlara yerleştirilmiş aynalar, ayna çerçevelerine sıkıştırılmış fotoğraflar, girişteki masada soğuyan çay, bir başka masanın üstünde dağılmış oyun kartları, kartların arasında bakışlarını tavana dikmiş maça kızı ve anlatımın şiddetinden kaçıp saklanmış diğer eşya, kahvehaneyi kendilerinin doldurduğunu sanıyorlar, değil sadece hacimlerinin, cisimlerinin bile üstlerine serpilen turuncu ışıkla çizildiği gerçeğini göz ardı ediyorlardı.”
Sayfa 50
“Yaşım ilerledikçe, küskünlüğüm gibi zaman da önemini yitiriyordu; çayın demlikten bardağa yavaş yavaş akması, sanki bardağın içine şeker değil de dünyalar atılmış gibi şıkır şıkır karıştırılması, arka masada oturan kendimle, girişteki masada oturmakta olan kendim için zamanın ne kadar farklı hızlarda aktığını gösteriyordu. İşte, bir kış gecesinin bu saatinde boş bir kahvehanede üçümüz, farklı zamanların aynı kişisi, içinde olduğu zamana tutunabilmek, büründüğü surette kalabilmek için, kendi suretinden çıkmamaya, gerçek olan ötekine karışmamaya çalışıyor; bunun için her biri diğer ikisinin varlığını düşlememeye, sadece bu varlıklara inanmakla yetinmeye çalışıyordu; biri zamanın yavaş akışından sabırsız, diğeri hızlı akışına anlayışlı, öteki zamanın kendi üstünde durmasına, sabitlenmesine kayıtsız.”
Sayfa 53
“Oysa, sabırla her şeyin kendine, sonra biraz daha kendine ve nihayet, sıkıcı bir tekrarla, biraz daha kendine benzediği bilinirdi.”
Sayfa 59
"Sokak, defin ve terkinden sonra herkesin kendi ölümüne ilerlemek için hızlıca terk ettiği bir taze mezar başı kadar sessizdi."
186 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.