Önce annem vardı. Ve annemin sesi, gözü, eli vardı her sözcükte. Soluklarımın saymanıydı annem. Evdi, bahçeydi, odaların toplamıydı. Ve her şeyin üstünde silinmesi olanaksız bir toz gibi çökelleşmişti.
Mutfak; ihtiyar, emekli Ayşe'nin ülkesi. O ülkenin bütünlüğüne el uzattırmazdı hiç kimselere. Ayşe'nin yüzü mis kokan buruşuk bir elmaydı. Yetmişinde vardı. Ama kırlangıçtı gözleri.
Geçmiş günlerin dudağında, fellek yıllar altında bir çocuk vardı. Çocuk içindeki bahçeyi atamıyordu pencereden. Bahçe, pisi-pisi otları gibi. Kuru, kılçıklı.
Vera'nın tuzlu ustalıklı pazarlıksız kaçamaksız eli açık vücudu vardı. Vera'nın vücudunu dünyaya bırakıyorum. bütün dünya kıblem oldu şimdi .ne tarafından kaysam şu dünyanın kozumu kullanmış olacağım ölümün suratına. Vera'nın sürekli akın akın saçları vardı, saçlarını fayrap ederdi. Veranın saçlarını dünyaya bırakıyorum. Vera Beni özlemeyecek, özlemlerin pususuna kapılmayacak ,.niçin kapılsın ,niçin suya düşürsün güzelliğe çevrik, sevmeye bütün süsleri ve hücrelerinin bütün donatımı ile alışık kadınlığının ışığa çıkardığı delilleri ,gün ortasındaki uğurlarını .Vera'nın güzelliğini ve uğurlarını ve delillerini bırakıyorum. Verayı biçim biçim tasarlayıp dünyaya getirmek, sevince ve siftahlara sunmak, harikulade bir çaba ve bu çabasından ve elinin uyandırdığı kadının gönlümde kamaşan ışığından ötürü tam on numara veriyorum .Tanrıya aferinlerin çığırında.
Önce annem vardı. Ve annemin sesi, gözü, eli vardı her sözcükte. Soluklarımın saymanıydı annem. Evdi, bahçeydi, odaların toplamıydı. Ve her şeyin üstünde silinmesi olanaksız bir toz gibi çökelleşmişti.
“Önce annem vardı. Ve annemin sesi, gözü, eli vardı her sözcükte. Soluklarımın saymanıydı annem. Evdi, bahçeydi, odaların toplamıydı. Ve her şeyin üstünde silinmesi olanaksız bir toz gibi çökelleşmişti.”
Önce annem vardı. Ve annemin sesi, gözü, eli vardı her sözcükte. Soluklarımın saymanıydı annem. Evdi, bahçeydi, odaların toplamıydı. Ve her şeyin üstünde silinmesi olanaksız bir toz gibi çökelleşmişti.