Önce annem vardı. Ve annemin sesi, gözü, eli vardı her sözcükte. Soluklarımın saymanıydı annem. Evdi, bahçeydi, odaların toplamıydı. Ve her şeyin üstünde silinmesi olanaksız bir toz gibi çökelleşmişti.
Mutfak; ihtiyar, emekli Ayşe'nin ülkesi. O ülkenin bütünlüğüne el uzattırmazdı hiç kimselere. Ayşe'nin yüzü mis kokan buruşuk bir elmaydı. Yetmişinde vardı. Ama kırlangıçtı gözleri.
Geçmiş günlerin dudağında, fellek yıllar altında bir çocuk vardı. Çocuk içindeki bahçeyi atamıyordu pencereden. Bahçe, pisi-pisi otları gibi. Kuru, kılçıklı.
Vera'nın tuzlu ustalıklı pazarlıksız kaçamaksız eli açık vücudu vardı. Vera'nın vücudunu dünyaya bırakıyorum. bütün dünya kıblem oldu şimdi .ne tarafından kaysam şu dünyanın kozumu kullanmış olacağım ölümün suratına. Vera'nın sürekli akın akın saçları vardı, saçlarını fayrap ederdi. Veranın saçlarını dünyaya bırakıyorum. Vera Beni özlemeyecek, özlemlerin pususuna kapılmayacak ,.niçin kapılsın ,niçin suya düşürsün güzelliğe çevrik, sevmeye bütün süsleri ve hücrelerinin bütün donatımı ile alışık kadınlığının ışığa çıkardığı delilleri ,gün ortasındaki uğurlarını .Vera'nın güzelliğini ve uğurlarını ve delillerini bırakıyorum. Verayı biçim biçim tasarlayıp dünyaya getirmek, sevince ve siftahlara sunmak, harikulade bir çaba ve bu çabasından ve elinin uyandırdığı kadının gönlümde kamaşan ışığından ötürü tam on numara veriyorum .Tanrıya aferinlerin çığırında.
Feyyaz Kayacan-Çocuktaki Bahçe
“Önce annem vardı. Ve annemin sesi, gözü, eli vardı her sözcükte. Soluklarımın saymanıydı annem. Evdi, bahçeydi, odaların toplamıydı. Ve her şeyin üstünde silinmesi olanaksız bir toz gibi çökelleşmişti.”
Kursağımda kaldı.
Zaten çocuk dediğin şey bir yutkunmadan ibarettir benim için. Hele ki çocuğun içindeki bahçe kara sarmaşıklarla kurumuş otlarla doldurulmuşsa..kocaman bir bahçesi olan yalının penceresinden,dışarı çıkmadan, despot,sürekli dayak yediği annesi ile, ve evdeki varlığı hayalet olan bir babayla yaşayarak hayatının çürümesini izleyen bir çocuk..o simsiyahlaştırılan hayatına renk katabilmek adına hayal dünyasını rengarenk boyayan,kendine bahçe kapısının ardında dünyalar çizen bir ressam.. Yazar Bilge Karasu’nun yakın dostu imiş. Biçem sanatı; melankolinin ve karamizahın ustalıkla işlenişi zaten dost olduklarını tasdiklemiş oldu. Hani böyle çocuksunuzdur ama hava hep bulutludur ya.
Aradan güneşi görmeye çalışırsınız hani.
Bu öyle bir kitap..
Çokçokçok sevdim
#bitavsiyemvar
Çocuktaki BahçeFeyyaz Kayacan · Kırmızı Kedi Yayınevi · 074 okunma
Önce annem vardı. Ve annemin sesi, gözü, eli vardı her sözcükte. Soluklarımın saymanıydı annem. Evdi, bahçeydi, odaların toplamıydı. Ve her şeyin üstünde silinmesi olanaksız bir toz gibi çökelleşmişti.
“Önce annem vardı. Ve annemin sesi, gözü, eli vardı her sözcükte. Soluklarımın saymanıydı annem. Evdi, bahçeydi, odaların toplamıydı. Ve her şeyin üstünde silinmesi olanaksız bir toz gibi çökelleşmişti.”
Önce annem vardı. Ve annemin sesi, gözü, eli vardı her sözcükte. Soluklarımın saymanıydı annem. Evdi, bahçeydi, odaların toplamıydı. Ve her şeyin üstünde silinmesi olanaksız bir toz gibi çökelleşmişti.
Önce annem vardı. Ve annemin sesi, gözü, eli vardı her sözcükte. Soluklarımın saymanıydı annem. Evdi, bahçeydi, odaların toplamıydı. Ve her şeyin üstünde silinmesi olanaksız bir toz gibi çökelleşmişti.
Şişenin içinde mostralık ya da turşuluk ruhlara dönmüştüm. Tıpalı çıkmazımı anlatmak için başka hiçbir söz, başka hiçbir benzetme bulamıyordum. Kişiliğim yavaş yavaş parmaklarımın arasında akıp gidiyor, eriyordu. Ama nereye doğru? Şişe sımsıkı kapalı. Ne bir çatlağı vardı ne de başımı sokacak kuytu bir kenarı.